Vedat SINMAZ... HAYATIMIZ MARKA


Açıklama: HAYATIMIZ MARKA, MADE IN DANİMARKA Güneş doğalı henüz dakikalar geçmiş, günün ilk ışıkları genç kızın NİVEA sürülmüş yüzünde parlıyordu. Aylardan eylül, günlerden Cuma'ydı. Kadıköy vapurunun üst güvertesinde genç kız oturduğu bankta
Kategori: Vedat SINMAZ
Eklenme Tarihi: 24 Ocak 2011
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 11:47
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=147


HAYATIMIZ MARKA, MADE IN DANİMARKA

Güneş doğalı henüz dakikalar geçmiş, günün ilk ışıkları genç kızın NİVEA sürülmüş yüzünde parlıyordu. Aylardan eylül, günlerden Cuma’ydı. Kadıköy vapurunun üst güvertesinde genç kız oturduğu bankta TOSHİBA marka netbook’unu kucağına almış gelen maillerine bakıyordu. Yanıbaşına kadar gelen erkeği önce fark etmedi. Genç erkek “Günaydın!” derken, yeni formüllü COLGATE ile fırçalanmış dişleri 650 kilometreden fark edilse bile genç kız onu dişlerinden değil, gömleğindeki BEYMEN etiketinden fark etti. Ve başını netbook’undan kaldırmadan “Günaydın!” Diye karşılık verdi. Genç kızın BİHTER parfümüyle, erkeğin BEHLÜL kokusu TEFAL tost makinasındaki MARET sucuklarının kokusuna karıştığından her üç koku birbirini nötr etmiş, sadece denizin yosun kokusu hissediliyordu.

Genç erkek, MAVİ JEANS ceketinin cebinden FALIM sakızı çıkarıp kıza uzattı:

-Alır mısınız lütfen? Dişinize de bakar, falınıza da… hem de naneli.

-Teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

Naneli sakızın keskin mentol kokusundan, biber gazı yemiş öğrenciler gibi her ikisinin de gözleri yaşarır. Islak gözlerle birbirlerine bakışırlarken, vapurun hoparlörlerinden “Ne olur ıslak ıslak bakma öyle” şarkısı duyuluyordu.

Kız, Erkeğin bakışlarından etkilenip, kendi bakışlarını gizlemek amacıyla GUCCİ güneş gözlüklerini taktı. Erkek, utana sıkıla kıza doğru eğilip:

-Hava ne kadar sıcak değil mi?

-Gerçekten de öyle…

-Bu arada saçlarınız muhteşem. Olağanüstü ipeksi bir parlaklığı var. Bu güzelliğin sırrı PALMOLİV şampuanlarında mı gizli?

-Ah, sorry. Ben, HACI ŞAKİR sabunları kullanıyorum. Pardon, bu arada saatiniz kaç acaba? Sanırım işe geç kalacağım.

Erkek. ROLEX saatine bakıp, saatin 8.30 olduğunu söyler. Kız mahcup tavırla teşekkür ettikten sonra LİPTON’dan çaylarını içtiler. Erkek, elini uzatarak:

-Kendimi tanıtmayı unuttum. Adım Cemal.

-Memnun oldum. Ben de Nesrin.

-Nesrin. Hava gerçekten çok güzel ve seni tanımak da çok güzel. Ben derim ki, bu gün işten kaçalım. Lunaparka gidelim, çocuklar gibi çarpışan arabalara binelim, kaydıraktan kayalım, ne bileyim işte? Şu güzel günün tadını çıkaralım. Ne dersin?

-Ben, bilmem ki? Aslında hiçte fena fikir değil. Okuldan kaçan çocuklar gibi çok hoş olur bencede.

Nesrin, NOKIA 1999 telefonundan işyerini arar, babaannesinin doğum yaptığını söyleyip izin alır. Cemal’le birlikte çılgınca bir gün geçirirler, MC DONALDS’a gidip MC ROYAL lerini yerler, üzerine de COCACOLA içtikten sonra bir parka gidip dinlenmek isterler. El ele tutuşup parka giriş yaptıklarından park kapısındaki GBT sorgulamasının ardından, ucube heykelin alt tarafındaki banklarda, doktorculuk oynayarak zaman geçirirler.

Doktorculuk yorucu meslek olduğundan, terlerini MADO da dondurma yiyerek soğuturlar.

Zaman geçmiş çabucak akşam olmuştu. Kız Kulesinde şampanya eşliğinde yedikleri yemek gecenin finaliydi. Bir daha hiç ayrılmadılar. Hayatın tadını COCA COLA ile çıkarıp, MUTLU AKÜLERİ gibi mutlu oldular. İlk çocuklarının adını da, eylülde tanıştıkları için Eylül koydular. Ve MOBELLA marka yataklarında ömürlerinin sonuna kadar güzel geceler geçirdiler” .KALİTEYSE, MOBELLA” dediler.  

Eeee, bütün bunlardan bana ne?


vedatsinmaz@gmail.com                                                    Vedat SINMAZ