Vedat SINMAZ... YES ORRAYT!


Açıklama: Efendim, bu yıl yaz sezonunu erken açtık. Bir bakalım Ege'de ne varmış,ne yokmuş diye sahillere doğru uzanıverdik.Hava güzel,doğa güzel,deniz harika,meyve sebze bol...
Kategori: Vedat SINMAZ
Eklenme Tarihi: 15 Mayıs 2011
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 12:07
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=210


                                    YES ORRAYT!

Efendim,bu yıl yaz sezonunu erken açtık. Bir bakalım Ege’de ne varmış, ne yokmuş diye sahillere doğru uzanıverdik. Hava güzel,doğa güzel,deniz harika, meyve sebze bol, ortalık yemyeşil. Her şey mükemmel de sanki bir şeyler eksik? Şarkıdaki gibi “Omzumda başın eksik” Değil. Turistler eksik. Olsun, sorun değil. Biz varız ya! Biz de turist sayılırız. Neyse, fazla uzatmadan konuya girelim. Buradan akça, pakça bembeyaz gittik ya, daha sahile inmeden hemen çevre esnafı etrafımızı sardı;

-welcome mister!

-Yes orrayt!       

-İyiii, sana da yes orrayt.

-Abi, siz türk müsünüz?

-Belli olmuyor mu?

-Vallahi İrlandalı gibi duruyorsunuz.

Ya sabır! Bir an kendimi doğan görünümlü şahin gibi hissettim. Zaten benim görünüşümde ne varsa Türkler, İngiliz; İngilizler, Fransız, Fransızlar da alman sanıyor. Kimin ne sandığı da çok önemli değil.  Zaten plajda iç içe oturuyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Konseyi gibi… İç içe derken, bir ara İngiliz bir annenin, oğluyla diyaloguna takıldım.

-Bir aydır buradayız tek kelime Türkçe öğrenemedin.

-Öğrendim anne, öğrendim!

-Söyle bakayım ne öğrendin?

-Cola, fanta, sprite, paaaay!

-Manyakkk! (Yalnız, bu “manyakkk!” Kısmını Türkçe söylüyor kadıncağız.)

Plajda da rahat etmemiz mümkün değil. Turizmcile, şemsiyeci, şezlongcular, simitçi, kahveci, gazozcu  ne ararsan hepsi burnumuza kadar sokulup;

-Yes orrayt!

-!!!!!!!

-How are you?

-!!!!!

-HI,welcome.

-Kardeşim, bir durun ya! Bir rahat bırakın. Hem ben ana dilimle konuşmak istiyorum.(Bu aralar moda ya! Ana dille konuşmak.)

Seyyar satıcıların yanı sıra parti temsilcileri de plajlarda kol geziyor. Broşürler havalarda uçuşuyor. Benim kulağımda hep aynı ses” Sahildekiler, sahildekiler!” Hep alınmışımdır. Hala da alınıyorum. Acaba bu söz bana mı söyleniyor diye? Hemen, hemen her partiden temsilciler var. Bir sürü vaatler, yıllardır dinleye dinleye ezberlediğimiz sözler… Parti temsilcilerini dinlerken bir ara gözüm yaşlı bir balıkçıya ilişti. Çocuklar, oltalarına ekmek takmış balık avlamaya çalışırlarken yaşlı balıkçı çocukların yanına sokulup,

-Bu yöntemle akşama kadar uğraşsanız bir tane bile balık yakalayamazsınız.

-Neden amca?

-Evladım, sizler insan gibi düşünüp balık avlamaya çalışıyorsunuz. Oysa balık gibi düşünmeniz gerekir. Siz, balık olsaydınız o oltadaki ekmeğe atlar mıydınız?

-Haklısın amca.

Acaba bizler de balık gibi mi düşünüyoruz? Yoksa siyasiler bizleri sazan mı sanıyor? Onu bilmem de herhalde bizi ikna edebilmeleri için bizler gibi düşünmeleri gerekir.

Amaaan! Bu siyaset de nerden girdi konunun içine? Ne güzel  tatil anılarımı yazıyordum. Hah! Şimdi aklıma geldi. Aylardır kafamı kurcalayan soruyu turizmcilere sordum.

-İngilizler,”To night” Diyor. Bizler “Good night” Hangisi doğru?

-Aman be ağabey! Sorduğun soruya bak! Bizimki doğru  tabi ki, ne anlar İngilizceden Allahın İngilizleri?

Şaşırdım! Acaba bizim turizmciler de mi balık gibi düşünüyor?

Unutmadan, bir de bizim meşhur magandalarımız var. Plajda, kendi halinde güneşlenmeye çalışan bayan turistlerin şezlonglarının arasına dalıp,

“-Hellooo! Yes orrayt!” Deyişleri yok mu? Çıldırmamak içten değil. Kızlar sıkılıyor, bunalıyor. Başlarından def etmek, ve fazla polemiğe girmemek adına”Sorry” Diyorlar. Ama, kime ne anlatıyorsun? Yüzsüzlük diz boyu… Yaptıkları terbiyesizlik yetmiyormuş gibi bir de arkalarından dedikodu da yapıyorlar;

-Şunlara bak! Utanmadan üstsüz güneşleniyorlar. Başımıza taş yağacak bunların yüzünden.

Bakma kardeşim! Öküzün trene baktığı gibi bakma! Sana mı soracaklar nasıl güneşleneceklerini? Adı üstünde “bikini” öbür türlü olsa iki kini olurdu. Başlarına taş yağacakmış(!) Siz dua edin ki altsız güneşlenmiyorlar. O zaman ne yapacaktınız? Artık herkesin kendine göre bir yaşam felsefesi olduğunu ve buna saygı gösterilmesi gerektiğini öğrenmelisiniz. Kaldı ki plajda güneşleniyorlar, şehir merkezinde değil.Sizler de balık gibi düşünmeyi öğrenin artık.

Turizm denince aklımıza gelen beş yıldızlı tatil köylerimiz de var bizim. Allah, kimseyi düşürmesin. Düşenleri de Allah kurtarsın beş yıldızlı ceza evlerinden. Hasbel kader kapısından girdiğiniz anda kolunuza mor kelepçeyi takıveriyorlar. Neymiş? Dışarıdakiler  ile içerdekiler karışmasın. Affedersiniz damgalı eşekler gibi yani… Orada yiyip, içip,güneşleneceksiniz.Para içerde kalacak.Kuşlar kafesten kaçamayacak.Kapıdan girdiğiniz anda onlar için çantada kekliksiniz.Ve,çektiğiniz bunca çile ve esaret için avuç dolusu para ödüyorsunuz.Yerin dibine batsın böyle turizm!

Bir de yalakalıklarıyla, şaklabanlıklarını görünce gerçekten midem bulanıyor, tiksiniyorum.” Ya, kardeşim, yapmayın, etmeyin. Bu insanlar buraya bizim kültürümüzü, yemeklerimizi, müziğimizi,doğamızı öğrenmeye geliyorlar.Şaklabanlık seyretmek isteseler lunaparka giderler.Kendi ülkelerinde de lunapark vardır herhalde.Yok,kime ne anlatıyorsun? Avrupa birliğinin bize dayattığı ekonomik tedbirler paketi gibi heriflere, İngiliz kahvaltısı, İngiliz müziği, İngiliz tv.si. Tıksırıncaya kadar İngiliz adetlerinden İngilizlere  bile gına geliyor artık.

Bir de bunun almanı var. İtalyanı var, japonu var. Anlatmaya çalışsam da anlatamıyorum. ”Ne fark eder abi? Turist değil mi? Hepsi İngiliz işte!”

Ne diyeyim? “Aferin oğlum Mehmet,

Sen  bu yolda devam et! Sen de balık gibi düşün!”

Bir çok şeyi yazdım da dilencileri  yazmadım. Dilenciler  de çağ atlamış.İngilizlere yanaşıp;

-My  God  rızası için ekmek parası. Please!

İngilizler de gele gide Türkçeyi az buçuk   öğrenmişler. Dilenciye dönüp,

“-My  God versin.”Diyebiliyorlar.

Şimdi, internet denilen bir olay var. Kimsenin kimseden gizlisi saklısı kalmıyor. Herkesin her şeyden haberi var. İster balık gibi düşünelim, ister insan gibi düşünelim yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor. Ne anlatırsak anlatalım karşımızdaki anladığı kadarını anlar. Ve çevresine de algıladığı kadarını anlatır. Ben de kendimi turistlerin yerine koydum. Rahatsızlıklarımı anlatmaya çalıştım. Acaba ben onların ülkesine gitsem, daha havalimanına iner inmez, yetmiş iki buçuk tekmili birden üzerime çullanıp “Yes orrayt!” Derler mi?

Anlatabildim mi? anlatamadım mı ben de bilmiyorum?

O, zaman hepinize “YES ORRAYT!”

 

Vedat SINMAZ