Sevgi... Vedat SINMAZ


Açıklama: Diyeceğim o dur ki sevin arkadaş! İnsanları sevin, hayvanları sevin, doğayı sevin, birbirinizi sevin. Ve bütün bunları başarabilmek için önce kendinizi sevin.
Kategori: Vedat SINMAZ
Eklenme Tarihi: 25 Kasım 2011
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 00:53
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=260


                                          
                                        SEVGİ!


   Günümüzde teknoloji hızla gelişiyor. Buna paralel olarak da yaşam kalitemiz artıyor. İstesek de istemesek de hızlı bir yaşam döngüsünün içinde çırpınıp duruyoruz. Hep daha fazlası, hep daha iyisi, hep daha yenisi… Öyle bir koşuşturma ve rekabet içine girdik ki, sanki ömrümüz belli bir süreyle sınırlı değil? Sanki sonsuza dek bu rekabetin içinde acımasızca yarışacağız? Kim için, ne için, neye göre yaşıyoruz? Amacımız ne? Bu savaşı yaparken birbirimize o kadar acımasız davranıyoruz ki, sanki yarın bu dünyadan göçüp giderken, ardımızda bir yudum sevgiden başka bir şey bırakabilecekmiş gibi süre giden acımasızca bir rekabet...

   Hep derler ki,”Sevgi paylaştıkça çoğalır.” Bence yanılıyorlar. Ortada bir yanlış var. İnsanlar çoğaldıkça paylaşım artıyor. Ama bu artış sevgiye yansımıyor. Tam zıt, ters orantı… Belki de sevgiye zaman kalmıyor bu koşuşturma içinde?

  Sevmek! Kuşları sevmek, doğayı sevmek, insanları sevmek… Çok zor. İnanın çok zor. Şimdi kime “Seni seviyorum.” Deseniz, hemen beynindeki antikorlar savunmaya geçer. Sanki sisteme virüs girdi? “ Vay beeee! Adama bak! Beni seviyormuş. Allah, Allah… Kim bilir benden ne çıkarı var? Acaba borç mu isteyecek? Yoksa başka bilmediğim bir gizli hesabı mı var benimle ilgili? Hayret bir şey ya! Adam seviyorum diyor.”

Aşk! Eski dilde aşk! Eski zamanda aşk; çok eski zamanda, yontma taş devrinde aşk ne zormuş. Zavallı erkekler iki kelime sevgi sözcüğü yazabilmek için bir ellerinde çekiç, diğer ellerinde murç uğraşıp dururlarmış parmaklarını parçalama pahasına. Ya, bunu okumaya çalışan kız arkadaşları? Koca kayaları kaldırırken bel fıtığı olma pahasına yine de mutlu olurlarmış sevgi sözcüklerini okuyabildikleri için.

   Sonra, teknoloji ilerlemiş. Posta güvercinlerinin kuyruklarına bağlayıp yollamışlar sevgi sözcüklerini. Arada ufak tefek aksaklıklar oluyormuş tabi ki; bazen güvercinler pencereleri karıştırıyormuş. Ayşe’ye yazılan mektup Fatma’ya gidiyormuş. Eeee, boşa dememişler “kime niyet kime kısmet?” Diye.

   Şimdi günümüzde bakıyorsun insanlar iki kelime söylemekten aciz, iki kelime yazmaktan aciz hale gelmişler. Cep telefonunuz “cırt” diye ötüyor. Bir bakıyorsunuz sevgilinizden mesaj gelmiş. Hemen heyecanla okumak istiyorsunuz. Okuyamıyorsunuz! Çünkü ekranda “S.Ç.S” Yazıyor. Yani bunun Türkçe açılımı “seni çok seviyorum.” Hadi ya! İki kelimeyi yazmaya üşenen beni nasıl çok sevebilir?

    Hele hele bazı sevgi sözcükleri kandil mesajı gibi “ gökten melek inmiş, öpücük yollamış, beyaz güvercin fırlamış…” Falan filan işte! Vallahi okumuyorum ki bu tür mesajları. Gülüp ve silip geçiyorum. Halbuki tek kelime “nasılsın?” Yazsa vallahi daha çok ciddiye alırım. Hiç olmazsa yalın, sade içten bir ileti diye düşünürüm.

    Oysa bu “sevgi” denen meret bedava! Parayla alınmaz, satılmaz. Bunu bile esirgiyorsa insanoğlu birbirinden, ben daha neyi sorgulayayım ki? Olay bitmiştir. Geçmiş olsun insanlık!

    Sözün özü diyeceğim o dur ki sevin arkadaş! İnsanları sevin, hayvanları sevin, doğayı sevin, birbirinizi sevin. Ve bütün bunları başarabilmek için önce kendinizi sevin.

                                                                                                 Vedat SINMAZ