Açıklama: Çoğunluk, "beyin emeği" denilen bir emek türünün farkına bile varmıyor...
Kategori: Misafir yazarlar
Eklenme Tarihi: 18 Kasım 2012
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 09:23
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=371
Zülfü LİVANELİ’den seçmeler
... çoğunluk,
“beyin emeği” denilen bir emek türünün farkına bile varmıyor.
Daha önce vermiş olduğum birçok örnekte anlattığım gibi sadece bedensel
gelişmeleri algılayabiliyoruz.
Birisinden Naim Süleymanoğlu gibi halter kaldırmasını isteseniz, “yapamam ki”
cevabını verir; “Çünkü adam yıllarca çalışmış, kaslarına baksana.”
Aynı durum diğer spor dallarında da geçerlidir.
Ama deyim yerindeyse “beyin kasları“ görünmediği için, yıllarca düşünmüş,
binlerce kitap okumuş, dünyayı incelemiş kişilerle kendisini bir, hatta
onlardan üstün tutar.
“O senin fikrin, bu da benimki” der.
Böylece de elifi görse mertek sanacak bir cahil, kendisini (mesela) Halil
İnalcık hocayla bir tutma cüretini gösterir.
Son derece yanlış bir demokrasi anlayışı bu.
Böyle bir duruma demokrasi, kendini ifade etme falan değil, olsa olsa cehaletin
küstahlığı denir ve ne yazık ki Türkiye böyle bir dönemin karanlıklarına
gömülmüş durumda.
Beyin ise onda dokuzu kullanılmayan, kalan kısmı da kurnazlığa, fesatlığa
çalışan bir organ.
..........................
Zafer Köse adlı çok düşünen, çok
okuyan bir dost, harika bir mesaj göndermiş. Onun bazı cümlelerini aktarmanın
yeterli olacağını düşündüm:
“Kimin daha hızlı koşabileceği, daha fazla ağırlık kaldırabileceği konusunda
bir görüş farkı olsa bile, bu kolaylıkla test edilebilir.
Oysa kimin daha iyi düşünebildiğini anlamak için, kişinin düşünebilme
yeteneğinin olması gerekiyor.
Yani, hızlı koşanı fark etmek veya ağır
kaldıranı seçebilmek için hızlı koşmak gerekmiyor, ağır kaldırmak gerekmiyor.
Ama iyi düşünebileni anlamak için iyi düşünebilmek gerekiyor.
Aynı şekilde, güzelliğin değerini bilmek için güzelliği bilmek gerekiyor.
Bu durum, estetik ve entelektüel düzeyi yüksek insanlar için bir haksızlık gibi
görünüyor.
Ama bu bir olgu. İyi veya kötü olmasından daha önemlisi, bu duruma göre tavır
belirlemek gerekiyor olması.
Dolayısıyla, ‘değerden anlamak için
değerli olmak gerekir’ gerçeğinden yola çıkmak, böyle yaşamak, böyle
mücadele etmekten başka bir yol var mı?”
***
Benim arzum;
hayatını okumak, yazmak ve düşünmekle geçiren insanların da en azından bir
doktor, demirci, otomobil tamircisi, bankacı, tüccar, mühendis gibi bir
uzmanlık alanına sahip olduklarının bilinmesi.
Bir astrofizik mühendisi konferans verdiği zaman “Hayır, ben başka türlü
düşünüyorum. Bu da benim fikrim” denilmesi nasıl abes kaçarsa sosyal, siyasi,
kültürel konularda da aynı durum geçerlidir.
Bunun adı halka tepeden bakmak değil, emeğe ve birikime saygı göstermektir.
Yoksa çeşitli dillerde binlerce kitap okuyan ve yıllarca düşünen insanların
karşısına, 140 harflik bir tweet ile dünyayı açıklama modası çıkar ki, böyle
bir dünyayı kimsenin arzulayacağını sanmıyorum.