Ölüm... Levent ARTÜZ


Açıklama: Hiç lipsos kalmış mıdır İstinye'nin burnunda, gece fener balığının ışığıyla arasak? Ateşi söndürmek için Paşabahçe Koyu'na kadar çıkar mıydı sardalya, fırsat bulabilseydi?
Kategori: M.Levent ARTÜZ
Eklenme Tarihi: 26 Mart 2013
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 12:56
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=394




16.Mart.2013 tarihinde izlediğim “Boğaziçi Balıkları” adlı belgeselin perdeye yansıyamayan karelerinin bana çağrıştırdıkları üzere, tam üç sene önce 2010 yılında kaleme aldığım bir yazıyı sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim.

 

- ÖLÜM

 

Ölüm, yok olma nedir?

Ölüm, yok olma bedenin faaliyetlerine bağlı değildir. Şairin dediği gibi; onun adı son bir defa bir yerde, bir zaman, bir daha hiç bahsedilmemek üzere ağıza alındığının sonrasında o unutulmuştur, ölmüştür. Bu betimlemeden yola çıkarak yok olmayı, ölümü belki de derecelendirebiliriz.

Gün be gün yok oluşun çetelesini tutabiliriz.

Mesela;

İstrangilostan en son ne zaman bahsedilmiştir Boğaziçi’nde?

Gözler ne zaman en son aramıştır Hisar’da gelincik sepetlerini?

Ya Salacak’ta çavalyelere istakoz girmeyeli ne kadar zaman geçmiştir acaba?

Oltacıların kutularını zokanın, istekanın, civanın terk ettiği tarihi hatırlayan var mıdır?

Bilen kalmış mıdır lüks ışığının sıcaklığını, nemli Boğaziçi gecelerinde?

Hani arasak bulabilir miyiz o eski Maltataşı zoka kalıplarından avadan kutularında, kurşun eritmek için kepçesi, kaşığıyla yan yana?

Bir parça da olsa; at kılından komana olta, pamuk ağ parçası, ağaçtan mantar, kılıç balığı zıpkını ucu kalmış mıdır meraklısında, babadan-dededen yadigar?

Ya o eski ilaç şişesindeki amonyak, iskorpit, trakonya, varsam çarpmasına karşı, takım kutularının kuytularındaki?

Ya da özenle bağlanmış, donatılmış uskumru çaparilerinin içersinde saklandığı sarı kağıtlı defter?

Mutfakların demirbaşı, kalkan balığı kesmeye özel pala?

Gezsek Boğaziçi’ni denk gelebilir miyiz ayna suların rıhtımında, gümüş-çaça-çamoka için kurulmuş çökertmelere?

Duyabilir miyiz “şıra” diye bağırışlarını direklerin tepesindeki bekçilerin, orkinos dolduğunda Subaşı Dalyanı'na Yalıköy’den?

Zindandelen, sivri, altıparmak, piçuta ne çağrıştırır?

Ne çağrıştırır pulaterina, avrita, gambot, ilerya, altınbaş?

Ya minakop?

Arasak bulabilir miyiz bir yanları kızarsın diye tek tek tırnaklanmış iri tekirleri dizmek için çinko çavalye, hem de tam 1238gr balık alacak büyüklükte?

Yarsak bulanıklığı gözlerimizin şavkıyla; görebilir miyiz Göksu, Baltalimanı dereleri ağzında dipte gezen pisileri, dilleri?

Kaç sandal kalmıştır geriye, livarında Kumkapı açıklarından tutulma sinaritin, karagözün, mercanın izlerini taşıyan?

Topluiğneyi kıvırıp, olta yapsak annemizin ibrişiminden, tutabilir miyiz midyeyi yem yapıp yeşil yosunlar arasında cırçır, lapin, sümüklü?

Yanardöner midir kırlangıçın rengarenk kanadı, dülgerin yanındaki gözünde?

Hiç lipsos kalmış mıdır İstinye’nin burnunda, gece fener balığının ışığıyla arasak?

Ateşi söndürmek için Paşabahçe Koyu'na kadar çıkar mıydı sardalya, fırsat bulabilseydi?

Fırsat bulabilseydi, çiroz, lipari, uskumruya dönüşür müydü yağ ve sirkeyle?

Ya gerçek kralları kayaların pavuryalar, ıslak yüzeylerine ay ışığının vurduğu gecelerde iştahla bekler miydi menekşe izmariti?

Hatırlayan var mıdır küpeşteleri sürtünen misinadan çentiklenmiş sandalları, kovboyların kabzaları misali?

Kiklanın renklerine bezeli karinası.

Özlemez mi kimse lüksü mavi ispirto ile yakmayı, gece lüfer yemlisi öncesi alacakaranlıkta?

Nerede rıhtımlara asılı livarlar, içinde yemlik ispariler?

Eskiden Güzelce’de meramet yapan eller, ne ile meşguldür şimdi kış gecelerinde?

Ya da koca levrekler bekliyor mudur Küçüksu Koyu'nda, yemek için en iri kayabalığını?

Halâ boy boy zokaları saklayanlar var mıdır, bir köşesinde hâla kurumuş tirsi pulları duran avadanlıklarda?.

Var mıdır 200gr tutan kofana çarpmasını halâ saklayan?

Sadece fotoğraflarda mı kalmıştır, Sarıyer’de ağaçlara kuruması için asılan pamuk gır-gır ağları?

Bilir mi akşamcılar altınbaşın gerçekte “boklu” salpa olduğunu?

Batıklar eşkinalarını özlüyor mudur akıntı altlarında?

Koyunları ne oldu RUBIUNION-18’in 91 senesinde Baltalimanı’nda batan?

Melanurlar geziniyor mudur ambarlarındaki çürümüş 20.000 koyunun kemikleri arasında?

97’de Dolly bu yüzden mi klonlandı, klonlamak mümkün mü balıkları?

Bırakın bunları da; bir zamanlar acaba Fırtına Deresi’nden gelen deniz alası ziyaret eder miydi Telli Baba’yı?

Mıgrılar geceyi bekleyebilecek mi Marmaray Tüneli'nin karanlığında?

Bilge mırmırların karıştırdığı çamurları, akıntı acaba üfürmüş müdür dört yana?

Horozbinalar seyirci kalmışlar mıdır duruma?

Ya da giderken zargana, kılçığının yeşilini de almış mıdır yanına, hatıra niyetine?

Bilirler mi Boğaziçi’ne cephesi olan okulun çocukları; kolan, çuka, şip balıklarının neye benzediğini, tropik kuşak bitki örtüsünü bildikleri kadar?

Ya ıskarmozun eş anlamını, çoktan seçmeden?

Bilebilirler mi acaba, havuz problemi kadar, suyunu Boğaziçi’nin?

Ya da kolyozun uskumrudan farkını?

Hiç sigara içirmişlikleri var mıdır kurbağa balığına?

En son hangi evde pişmiştir “çakal erikli kömürcün kayası”?

Fırsatımız olsaydı sorar mıydık kedi balığının köpek balığı ile geçimsizliğini, kum balığına Kız Kulesi’nin orada?

Diplerin nasıl değiştiğini vatoza, rinaya, kelere, mahmuzlu camgöze?

Ya da magazine kaçarak, Mersin ile mersin balığının alâkasını?

Birden aklıma geldi; sahaflarda bulunabilir mi Boğaziçi Balıkları'nı konu alan son kitap, 1937 senesi basımı?

Mine balığından haber alan var mı?

Hani nerede, hani?

Niye öksüz, öksüz balığı?

Kızarır mı, sebep olanların yüzleri barbunya renginde? Alyanak misali!

Uyuşturan balığının suçu mudur geriye kalmayan, silinen anılarımız?

Trompet balığının, zurna balığı eşliğindeki “requiem” ironisi misali!

Yalıların kapı eşiklerinden kaybolan tükenmez küpleri gibi.

Papalinanın olmadığına tek üzülen, üzgün balığı.

Marmara’nın hamsisi de göçtü diyorlar.

Bir istavrit kaldı yadigar, pabuçu, gancuru, bozması çekip gitmiş olsa da, geçmişin vurdumduymazlığına direnen.

              "Aşırı avcılık" demiş,

                                          sorumlu bakanı.

               Yasak koyalım fikrinde

                                          müsteşarı, uzmanı.

               Gırgırcı ufak balıkçıya suçu atmakta

               Ufak balıkçı, gırgırcıya.

               Eğer doğru ise usları,

               Kim avladı da yok etti yakamozları?                                                                        

 

                                                               M.Levent ARTÜZ