TÜKETİCİ NEDEN UCUZ BALIK İSTER?... Levent ARTÜZ


Açıklama: Balık, ucuz bir meta mıdır? Hayır…
Kategori: M.Levent ARTÜZ
Eklenme Tarihi: 18 Aralık 2014
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 09:17
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=464



                       TÜKETİCİ NEDEN UCUZ BALIK İSTER?

 

   Bu basit sosyolojik sorunun temelinde, dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ama bizde yürürlükte olan ilginç düzen sonucunda oluşmuş, oldukça girift kavramlar yumağı bulunmaktadır.

   Balık, ucuz bir meta mıdır? Hayır…

  Bu sorunun gerçek cevabı, bizim ulusal olarak nitelenebilecek stoklardan nasıl yararlandığımız konusunda düğümlenmektedir.

   Kısaca birileri, zaten bizim olan doğal stokları işleyip, bize katma değer katarak sunuyorsa ve bu bir anlamda “kamu yararına” olması gereken hizmet, adalet terazisinin bir tarafında daha ağır basıyorsa, diğer taraf da doğal olarak hakkını isteyecektir.

   Kirliliğe, usulsüzlüğe, umursamazlığa, talana göz yummanın rüşvetidir “ucuzluk”, bir parmak bal misali tüketicinin dilinde.

   Günümüzde tüketicinin durumu budur.

   Konuyu daha iyi irdeleyebilmek için ideal, yani olması gereken duruma bakalım.

   Su ürünlerinin de içinde bulunduğu doğal stoklar, sürdürülebilirlik esasına göre işlenmesi ve stokların korunmasını esas alan bir sistem içersinde değerlendirilmesi gereken “milli servet” kategorisindeki unsurlardır.

   Bunun için, demokratik düzen içersinde, bizler (yani kamu) belirli birimleri kamunun yararına çalışmak üzere, sistem içersinde görevlendiririz.

   Bu kişiler, düzeni sağlamak yani stokları geliştirmek amaçlı (veya en azından gerilemelerini önlemek amaçlı), belirli bir düzen içersinde, kamunun bu stoklardan faydalanmasını sağlamakla görevlidirler.

   Doğal olarak stokları bilirler ve sürdürülebilirlik esaslarına göre istihsal eder ve/veya izin verirler. Tüm bu sistem içersinde esas olan KAMU YARARIDIR.

   Kamu kurumları da bunu düzenler ve denetler.

   Bu durum hem üreticinin, hem de tüketicinin yararını gözetir.

   Ancak bazı durumlarda kamu yararı gözetilmez ise; stoklar birçok sebeple eritilir, bir kesim bu günden güne eriyen stoklar üzerinde hak iddia ederse ve bir kısır döngü olarak, bu durum arz-talep çevriminde sürekli kamunun zararına işlemeye başlarsa, kamu da kendi hakkını talep etmeye başlar.

   Bunun ilk adımı da, har vurup harman savrulan, çeşitli sebepler ile yok edilen stoklardaki hakkın, hiç değilse olduğunca ucuza kapatılmasıdır.

   Veya nasıl olursa olsun bir şekilde ele geçirilen ürünün paraya tahvil edilmesidir.

Kaos başlamıştır.

   Stoklar talan edilmekte, sürdürülebilirlik ile hiçbir alakası olmayan bir yağma sürmektedir.

   İdare, ticari balıkçıya sezon içersinde hiçbir üst limit olmaksızın istediği kadar balık (su ürünü) tutma hakkını vermektedir.

   Bunu kâr bilen müstahsilin gözü hiçbir şey görmemektedir.

   Stoklardan zarar eden tüketici, hiç değilse fiyattan kâra geçmek istemektedir.

   Stokların miktarı, durumu, kirlilik olgusu, insan sağlığı kimsenin umurunda değildir.

   Tüm kavramlar “ucuzluğa” endekslidir.

   Bu sebepledir ki müstahsil, “amacımız halka ucuz balık yedirmek” söylemini diline pelesenk etmiştir.

   Bu açıkça; “haberiniz ola, biz altın yumurtlayan tavuğu kesiyoruz, yumurtası bir yana, size daha ucuz et sağlayacağız” anlamına gelmektedir.

   “Nereye kadar?” sorusunu soramayan tüketici de “batan geminin malları” misali, payını talep etmektedir.

   Ama unutulmamalıdır ki paylaşıldıkça azalmayan, aksine artış gösteren unsurlardan başta geleni suçtur.

  Milli servet statüsündeki stoklarına sahip çıkmayan tüketici, bu durumda “ucuz balık” yemeye mahkûmdur. 

   Ucuz etin yahnisi malûmdur, anlaşılan bu da “ucuz balığın” yahnisi olsa gerektir.


                                                                                                                                   Levent ARTÜZ