Açıklama: ... Umut fakirin ekmeği Umar ha umar
Kategori: R. Sinan AKBAŞAK... Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 04 Şubat 2018
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 03:57
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=553
Umutsuz muyum?
Asla...
Eskiden kimse dükkanının kapısına 'camiye gittim dönücem' yazmazdı... Dükkanını
kilitlemez, açık kapıya bir sandalye koyarak zarif bir şekilde 'Burada değilim' derdi. İbadet gizli ve kutsaldı, malzeme
yapılmazdı...
Eskiden promosyon hac ve umre teklifleri olmazdı... Olsaydı da kimse kabul etmezdi... Bu ibadetler kan ter akıtılarak kazanılan ve asla ailenin nafakasından kesilmeden, birlikte santimle biriktirilebilen paralarla yapılırdı...
Eskiden kimse sadece konuşmazdı 'İş' yapardı...
Hiç aklınıza gelmeyecek bir teyzenin çeyizini yaptığı bir genç kız, bir memur amcanın desteklediği bir öğrenci vardı; ama bunları kimse bilmezdi... Ölür giderlerdi de bazen bir tesadüfle öğrenilirdi. Hala kendisine yardım edildiğini bilen ama kim olduğunu bilmediği için aynı tarzda iyilik yapan insanlar olduğuna eminim.
O eskidendi, bu eskidendi, diyerek bugünün kaçamaklarını hazırlayan, hayatını mazeretlerle devam ettiren, beceriksizliklerini modern dünyanın insanı strese boğduğu düşüncesine bağlayan bizler sessiz sedasız, reklamsız ibadetin, iyiliğin, onurlu yaşamanın mümkün olabileceğini, mehtabın hala güzel ve aynı doğduğunu, dilimizin hala çok güzel olduğunu; ama özenle kullanmak gerektiği; yani yatcaz kalkcaz. nbr.mrb. ewet yerine; Ne kadar hoş bir düşünce... Sizi gördüğüme sevindim... Katılıyorum... Aynı fikirde değilim; ama güzel anlattığınızı kabul etmeliyim... gibi cümleler kurulabileceğini biliyoruz... Biliyoruz da...
Niye yapmıyoruz?
Bütün bunları anlatırken eskiden yani çocukluğumuzdan bahsettiğimiz için yine de içimizde bir minik coşku oluşmuyor mu?
Gelin, kendi tüm sorunlarımızı şöyle kenara itelim ve konuyu sadece çocuklara indirgeyelim:
Çocuklar…
Yaşadıkları bugün onlara dünden daha fazla imkanlar sunuyor gibi gözükse de bu tamamen göreceli bir kavram… Kaçı, ne kadar yararlanabiliyor? Sistem gerçekten gelişim amaçlı mı yasak savma tarzında ‘ben yaptım oldu’ ların ürünü mü?
Mutlu mu çocuklarımız…
Değiller, hele ki eğitim sisteminden hiç mutlu değiller.
Düzeltelim; Eğitim öğretim kurumu, öğretim kurumuna dönüştü. Öğretim kurumu ezberletme kurumuna…
Canlarım Çocukluklarını
hiç yaşayamıyorlar...
Zorla, görev olarak okutulanlardan öylesi nefret ettiler ki severek okumak kavramı kayboldu.
Spor etkinliklerine başlangıç hayli var ama yıldız takıma gidecek çocuk
bulunamıyor.
Devam edemiyorlar ki...
En büyük sosyal etkinlik aradaki 'Hava atmaca' doğum günleri
Müzik aleti çalan yok gibi ya da koşa koşa gidip koşa koşa dönüyor, Bu şekilde hayata bir müzik aleti amatörce bile katılamaz ve olmuyor zaten. Sohbetlerde, ben de bir vakitler kursa gitmiştim... cümlesi hep geçiyor
Arkadaşları?..
Sadece cep telefonu, telefonda sosyal medya, sosyal medyada hayali arkadaşlar...
Evde kaçamak bilgisayar, bilgisayarda vurdulu kırdılı oyunlar, oyunlarda sahte
kimlikler
İlişki durumu?..
Belirsiz
Sokaklar neredeyse belli bir yaşın altında çocuklara terk edilmiş gibi...
Peki ama çok özel özen gösterilmesi gereken yaş gurubu ilk gençler?..
Onlar neredeler ve ne durumdalar?..
Çok önemli
bir bölümü hatta tamamı özel derste, kursta, etüt merkezinde, evde test peşinde…
En çok yardım alınan uzman Psikolog, hekim psikiyatrist
Sıkıntı?.. Depresyon
İlaç?.. Antidepresan
Ve tüm ve sadece bu desteklerle herkes çılgın gibi sınavlara hazırlanıyorlar.
Hangi sınava?
Lise, lise
bittiyse üniversite, üniversite bittiyse uzmanlık, uzmanlık bittiyse işe
girebilme sınavına, sınavlarına
Peki bir gün yarış bitecek mi?
Bilmiyorum… Sanmıyorum da…
Neler değişti?
Çok şey değişti de…
Neler
gelişti?
Hiçbir şey.
Ortada ne
bir başarı var ne de daha iyi eğitim.
Bu körü körüne yarışın esiri ettik çocuklarımızı, farkında bile değiliz...
Sende hep aynı şeylerden bahsediyorsun... Hatta yazında eski yazılarından
alıntılar var diyeceksiniz...
Doğru...
Sıkıntılar değişmiyor ki başka şeylerden bahsedeyim.
Eskiden
hepimiz ne hayaller kurardık.
Oluruna, olmazına hiç bakmazdık.
Eğitim demek özgürlük demekti.
Öğretmenlerimiz hayal kuramayanlara kızardı...
Orhan Veli
... Hem arkadaşımız hem sırdaşımızdı.
Elifbamın yapraklarında
Gemilerim, yelkenli gemilerim.
Giderler yamyamların memleketlerine
Gemilerim, yan yata yata;
Gemilerim, kurşunkalemiyle çizilmiş;
Gemilerim, kırmızı bayraklı.
Elifbamın yapraklarında
Kız Kulesi,
Gemilerim.
Okuduk,
Anladık ya da anlamadık
Çoğunlukla güldük, Bazen de ağladık
Netice?..
Pes mi ettik
ya da ettim…
Asla…
Sıra dışı anne babaların çocukları olan öğrencilerimle hayatın eskizi olan hayallerimizi gerçeğe en uygun hale getirmenin çalışmasını yaparken uygulanamayacak hayallere de şans verip mutlu olmanın desteği olarak kullanıyoruz…
Bayramlarımızı, özellikle çocuk bayramımızı… Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek bayramı yaşımız ne olursa olsun çocukça bir doğallıkla kutlamaya ve paylaşmayı başarıyoruz.
Neden bu bayram dünyada bir tane diye aklınızdan geçecek olursa bunun cevabının, bu zenginliğe sahip dünyada ki tek liderin ATATÜRK olduğunu biliyoruz.
Ben?
Benim,
toplum senfoni orkestrasında kendi enstrümanımı en iyi şekilde çalma çabam
devam ediyor…
Sanat için
ışık yakanlara, ışığı yanık tutanlara selam olsun derim hep bilirsiniz…
Bugün
İnsanlık için ışık yakanlara, ışığı yanık tutanlara, bunu reklam etmeyenlere selam
olsun
Demek istiyorum.
R.Sinan AKBAŞAK