| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Sanat Doğal Bir Eğitim AracıdırGeçtiğimiz günlerde "Biz" başlığıyla ilettiğim yazının tamamı... Çok önemli olarak değerlendirdiğim ilk paragraftaki düşüncelerimi sıkça tekrarlamakta, çeşitli yazılarımın içerisinde yer vermekteyim. Geçtiğimiz günlerde "Biz" başlığıyla ilettiğim yazının tamamını sunuyorum. Sanat Doğal Bir Eğitim Aracıdır İnsanın düşüncesine duyarlılığını, değer ölçülerini ve davranışlarını sokması zekasının sürekli gelişmesini sağlar ve yaratıcılığını oluşturur. Bu oluşum sanatın çeşitlilik ve sınırsızlığının nedenlerini de açıklar. Düşünce sizin benliğinizde, sizin duygularınızla mayalanmaz ise farklı; size özel olmaktan uzaklaşıp, sıradan bir onaylama yada reddetme gibi basitleşir. Bu yüzden sanat öğrenimi yada öğrenimin sanatsal hale getirilmesi; duyarlılığın gelişmesi açısından her daldaki öğretimin tamamlayıcısıdır. Bu yolda öğrenimin kendiside doğrudan bir sanat olarak görülebilir. Öğrenci kendine özgü değerlerini, deneyleri ve duyarlılığını sınadıkça; kendi öğrenimine kendisi yön veren, öğrenmeyi öğrenmiş ve sevmiş bir birey olur. Bu tip öğrencilerin hayatında "Bana nerede lazım olur? Ne işime yarar? Kim bana bunu sorabilir ki?" gibi öğrenememe mazeretleri yoktur. Ayrıca öğrenci çok yönlü ve zengin bir kültürel birikime doğru yol almaktadır. Bu eğitimlere katılan öğrencilerim düşünmeyi her türlü etkinliğin içine sokabilmektedirler. Ve sizlere, paylaşmayı çok sevdiğim yerel ve ulusal basında zaman zaman yer alan yazımı aktarmak istiyorum. Kendinize Haksızlık
Genç insanların arasına karışıp sohbet etmesini sever, çoğunlukla da yaparım. Sıradan sohbetleri bile bir kültürel alışverişe dönüştürür birlikte olduğumuz insanlardan almayı ve vermeyi başarmaya çalışırım… Günümüzde pek makbul bir iletişim yolu olduğunu söylemek sanki çok doğru değilmiş gibi… Sizi tanımayan insanlar kendilerinin sınava alındığını düşünerek baştan tavırlı yaklaşıyorlar… Sizi tanıyan genç dostlarınız ise ‘eyvah yine açık mı vereceğiz’ endişesini yaşıyorlar. Ama pek çoğu artık sohbetin bir tamamlama olduğunun farkındalar ve bundan hoşlanıyorlar.
Yazın farklı mekanlarda gençlerle bir araya gelebiliyorum.Bunlardan birinde yanımda ailece katıldığımız gurubun çocukları olan dört öğrencim ve onların da yakınları olan tanımadıklarla bir sohbet başladı…Çağdaş olmak diye başlarken ve güne nasıl başladıklarını sordum.. Sabah uyanma sebeplerine getireceğim konuyu… Hepimizin her gün bilgisayar başına oturduğu hep bir ağızdan söylenirken, Bir genç feyse(!) giriyorum doooru (!) dedi. Bir diğeri... Ben dondurdum. Çok meyl (!) geliyor. Bıktım açmıyorum , onun yerine emesen (!) daha hoşuma gidiyor.. dedi. Kaç kişinin ekli olduğu bir öğünme konusu oldu. Bu arada msn denilen programı benimde çok severek kullandığımım ama sadece sekiz kişim olduğunu söylemeye utandım..ne bileyim üç yüzlerden beş yüzlerden bahsedilince ayıp geldi sekiz kişi… kişi arayışına girmeliyim... Konuyu değiştirmek için internetten hangi gazeteleri okuyorsunuz..? Dedim en yakınımdaki kızcağız belirli belirsiz bir sesle vat (!) dedi.. Bu cevabı alınca ki duymazdan gelmeyi yeğledim... Herhalde iletilerinize bakıp bazılarına geri dönüşler yapıyorsunuzdur diyordum ki herkes ileti kutusunda ne kadar biriktiğini, açmadıklarını cevap vermeye kalksalar üç günün yetmeyeceği ben de üç yüz… bende beş yüz olmuş gelenler... Konuşmaları yapıldı... Ben şaşırmam bu tip cevaplara… Israrla yapmayın çocuklar çağdaş bir genç insan sabah birkaç dakika haberlere göz atmalı… İletilerine bakıp bazılarına teşekkür mesajları atmalı, görüşemediği bazı dostlarının küçük notlarla hatırını sormalı anlatımımı inatla hep sürdürürüm… de bu sefer bana bir edebiyatçı adı söylesenize. Ama lütfen beğendiğiniz biri olsun ve beğenme sebebinizi paylaşalım diyecek oldum...Cevap kargaşası arasında duyduklarım magazine konu olmuş bir eh işte edebiyatçımız ‘ama gerekçesi söylenemeden’ oldu..en sevdiğiniz şair dedim “o kadar çok var ki” denildi..son okuduğunuz kitap ...dedim pek okuyamıyorum …favori filminiz receppp …demediler de huhahauhohuhu şeklinde bir ses çıkardılar..Hatta kızlardan biri oğlanlardan birinin ensesinin az üstüne elinin dört parmak ucuyla tokat attı… Hala şaşırmadım… Dedim ya ben gençlerle beraberim , Birlikteliğimiz bir süre sonra bunları aşıp kendilerinin kendilerini beğendiği seviyeye geliyor ama dışarıdan bakanlar şaşkın doğrusu…Gençlerden birisi biraz da pırıltılı bir çocuk ‘peki sizin en beğendiğiniz film hangisi’ dedi… Cevabım, Bizim sinemamızda çok sevdiğim “Gönül Yarası “ aktörüm Şener Şen , ama onun dışında mükemmel genç oyuncular olduğunu, filmi de yönetmenin konu ve oyuncuları çok iyi buluşturup başardığını düşündüğümü söyledim… Özgü Namal’dan , Dolunay Soysert’e , Okan Yalabıktan Ozan Güven’e mükemmel oyuncularımız var… Yönetmenleri özellikle Çağan Irmak’ı unutmayalım. Saymak ne kadar keyifli olur haydi sayalım dedim...Pek çok genç insan adı geçti . Tabii ki arada ustalar unutulmadı.. Ama bir iki şey dikkatimi çekti.. Gençler olayı , konuyu , anlatmak istenileni hatırlamaktan ziyade oyuncunun detaylarını hatırlıyorlar yani kişiyi izliyorlar gibi geldi… Peki yabancı filminiz sorusu da geldi. Tek bir filme veremem birinciliği dedim. Ruhlar evi’nde (House of Spirits) Meryl Streep oyunculuğunu ve Glenn Close, Jeremy Irons ve genç Winona Ryder le süslenen filmi çok beğendiğimi, Mutlu Noeller’in ( Joyeux Noél ) konusunu çok sevdiğimi.., Sefillerde (Les Misérables) Liam Neeson’u, Müzikallerde “Ray” ve Blues Brothers’i (Her ikisi de müzikal değil aslında..), Klasiklerdeki oyunculardan Richard Burton ve Frank Sinatrayı çok beğendiğimi anlatırken delikanlılardan birisi “ama bir favoriniz yok” demek gereğini duydu… açık yakalamışçasına... Hayır dedim, Binlerce eserde bir favori haksızlık olabilir. Benim bunlar en çok aklımda kalanlar ama ilk aklıma gelenler değil… dedim... 16 yaşlarında bir kızımız; Ben Frank Sinatra’yı beğenmiyorum dedi. Olabilir… beğenmeme hakkınız var… Hangi filmini seyrettin?... Hayır, filmini seyretmedim ama öyle dedi. Yani eleştirmenler öyle diyorlarmış. İşte şimdi şaşırdım... gerçekten şaşırdım... Hiç filmini seyretmedin ama beğenmiyorsun… Bu haksızlık..ve hatta zalimlik… Konu hemen beğenilenler ve beğenilmeyenlere dönüştü. Baktım müthiş uzmanlarla birlikteyim faydalanayım diye kulak kesildim… Aman efendim o film olmamış, bu kız şurada oynayamıyormuş… o araba öyle mi patlatılırmış… Bir daha şaşırdım. Gençleri küçümsemişim galiba.. Neler de öğreniyorum.. Kültürel ve teknik bilgimi güçlendirirken; Çocuklar… Bütün bu anlattıklarınızı dinleyebilirim... Ama aktarma şekliniz yanlış.. Anlatıda olmamış dediğiniz her olayı beğenmeme hakkınız var, ama asla olmamış dememelisiniz... Bu çok yıkıcı olur O yüzden ‘beğenmedim’… hakkınızı özgürce kullanın ama asla olmamış kelimesini hak olarak görmeyin... Dedim... Demek zorunda kaldım. Ayrıca pek çok konu uzmanlık gerektirir. Fikriniz olsa bile bilginiz yetmeyebilir… Zihin fukara olursa fikir ukala olur. Zihninizi zengin tutun. Çok kelimeyi yan yana koyarak fikir savunulmaz..unutmayın “En çok kelimeyi, en küçük fikre sığdırmayı maharet sanıyorsanız… değildir. Az kelimelerle anlatılan büyük olaylar vardır… Bir mürdüm eriğinin buğusunu siliyorum… Bir fırtına açılıyor ( Güven Turan ), Pencerenin dışında ağacın dalı… İncirinde rüzgar saklı. (Tuğrul Tanyol) gibi muhteşem örnekler hafızanızın süsü olsun... Bilgi edinmenin bir amacı toplumsal işlev ise diğer amacıda kendi iç yaşamını zenginleştirmektir. Lütfen bir sanat dalıyla uğraşın Sanat kişiliğin kurtuluşu ve mekanikleşen toplumlarda insana kişiliğini kazandıran, süsleyen bir kavramdır. İnsanın düşüncesine duyarlılığını, değer ölçülerini ve davranışlarını sokması zekasının sürekli gelişmesini sağlar ve yaratıcılığını oluşturur. Bu oluşum sanatın çeşitlilik ve sınırsızlığının nedenlerini de açıklar. Düşünce sizin benliğinizde, sizin duygularınızla mayalanmaz ise farklı; size özel olmaktan uzaklaşıp, sıradan bir onaylama yada reddetme gibi basitleşir. Bu yüzden sanat her daldaki öğretimin tamamlayıcısıdır. Fotoğrafla ilgilenin. Halk ozanlarını dinleyin. Koleksiyon yapın. Size özel bir şeyleriniz olsun. Yoksa sıradanlaşan hayat sizi içine alıp düz, renksiz, köşesiz şekilsiz bir şeylere çevirecek... Böyle olmasın... Bu haksızlık... Kendinize haksızlık… dedim... onayladılar… Başları hıı işaretini yaparken bakışları ‘yeter be amca amma da uzattın’ diyordu. Bana mı öyle geldi acaba... Belki de aslında doğru söylüyor ama… diye başlayıp pek çok mazeretler sıralıyorlardı kendilerine… Dedim ya… En çok kendileri kendilerine haksızlık ediyorlar…
Kimsenin kimseye haksızlık yapmadığı bir dünyada yaşamak kendinize yaptığınız haksızlıkları engellemenizle mümkün olabilir.. Güzel ve sağlıklı bir yaşam dileklerimle…
Sanat için ışık yakanlara, ışığı yanık tutanlara selam olsun R.SinanAkbaşak
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |