| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Ödevimiz Ödev… R.Sinan AKBAŞAKHafta sonu çalışmamızda her zaman olduğu üzre çalışma saatimizin bir bölümünün paylaşmak istediklerimize ayırdık. Ancak başlarken çocukların genelde mutsuz oldukları dikkatimi çekti hâlbuki birlikteyken her birinin gözlerinin içi güler adeta mutluluk fışkırır ama bu anda böyle değildi… Ödevimiz Ödev… Hafta sonu çalışmamızda her zaman olduğu üzre çalışma saatimizin bir bölümünün paylaşmak istediklerimize ayırdık. Ancak başlarken çocukların genelde mutsuz oldukları dikkatimi çekti hâlbuki birlikteyken her birinin gözlerinin içi güler adeta mutluluk fışkırır ama bu anda böyle değildi… Çocuklara ne oluyor neden mutsuzsunuz canınız mı sıkkın ters bir durum mu var şeklinde cevabı da içinde barındıran yönlendirici sorular sormam. Her zamanki gibi paylaşma fırsatı oluşturur paylaşabileceği kadar kısmı paylaşmasını sağlarım. Birinci… İkinci… Üçüncü… Neredeyse çocukların hepsi mutsuz ve onları mutsuz eden konunun ödev olduğunu bir şekilde paylaştı. Bu paylaşımlardan çok şey öğreniyorum. Okuyarak genellikle masa başında yani çok da incelemeksizin yapılan yorumlara ‘ki bunlara ahkâm kesme demek istiyorum’ rastlıyorum. Pek çoğu da eğitimci veya benzeri bir meslekten de değiller. Bir kızım ve neredeyse hıçkırarak ödevlerinin çok olduğunu, ama yine de müthiş bir çaba sarf ederek tamamladığını, değerlendirirken öğretmeninin sadece baktığını, iyi kötü aferin ha hı vay gibi hiçbir yorum-ses çıkarmadığını, aynı tepkisizliği hiç ödev yapmayan arkadaşına da gösterdiğini söyledi. -En azından ikimiz de aynı tepkiyi almamalıydık… … - Yani? Sen onurlandırılmalı, arkadaşım azarlanmalımıydı? - Evet, bence tam da söylediğiniz gibi olmalıydı… …- Peki, senin ödev yapma isteğin gerekçen ihtiyacın her neyse buradaki değerlendirme ölçüsü arkadaşının yapıp yapmaması mı yoksa bu ödevin sana sağladığı ya da sağlayacağı katkı mı olmalı? - Bana katkı olmalı elbette ama ben daha çocuğum ve bana eziyet ediliyor arkadaşım rahat ediyor gibi hissediyorum… Daha detaylı düşünemiyorum. İşte çocuklar bu denli özgür konuşacakları ortam başka yerde bulamayınca böylesi dupduru samimi paylaşım oluveriyor… Değerlendirme yapmadan önce benzer sorunu olan var mı diye sordum, pek çok söz istendi, yine bir kızım; Her öğretmen sadece kendi öğrencisi olduğumuzu düşünüyor ve bütün ödevleri bu düşünceye göre oluşturuyor... -Çok anlayamadım… Aslında anladım da genel paylaşım amaçlı biraz daha açıklayabilir misin? -Her öğretmenimiz ödev vermek istiyor… Haklılar mı değiller mi bilemiyorum. Ama işin ucu bize dokunuyor… Şahsen ben bunalıyorum. Okulda geçirdiğim süre çok uzun arada doğru dürüst beslendiğimiz de söylenemez… Bir de serviste geçirdiğim süre var eklenince kendimi işçi gibi hissediyorum. - Öğretmenler nöbetleşe mi ödev vermeli… -Bilemiyorum… Ama bir öğretmen yarım saatlik ödev verse ki aşağı veren olmuyor… Toplamda iki saatlik ödeve ulaşabiliyor. Ben iki saatlik ödevi kaldıramıyorum… Bu beni olumsuz olduğunu bildiğim halde yapmak zorunda kaldığım çözümlere itiyor. - Özür dilerim yine açıklamana ihtiyacım var. - Basit… Yalan söylüyorum… Sanırım yine açıklamam gerekecek. Evet, yalan söylüyorum bildiğiniz yalan… Hani hep söyleme dediğiniz şey ama ben mecbur kalıyorum… Evde unuttum, Kardeşim hastalandı, İnternet gitti gibi… Yalan söylemezsem beni istemediğim birçok şey bekliyor., - Peki, burada bu denli samimi paylaştığın şeyleri anne-baban öğretmeninle paylaşma şansı bulamıyor musunuz? -Espri yapmaya başladınız öğretmenim… Konu zaten onlar… nasıl bunları söylerim bin türlü cevap verirler… Hiç biri çözüm değildir, genelde benim yetersiz olduğumla biter tartışma… - Peki, değerlendirmeden önce bir arkadaşını daha dinleyelim lütfen… (Ama içimden avazım çıktığı kadar haksızlık bu diye bağırıyorum.) - Haydi, aslanım, bu sefer seni dinleyelim… Evet, bir de erkek arkadaşınızın gözünden bakalım - Farklı bir şey söylemek isterdim ama… Bilemiyorum… Ben… Ben ödevin bir ceza… Bir kaçış olduğunu düşünüyorum. -Nasıl yani? Cezayı anladım da kaçış… Kim kimden kaçıyor? - Biz küçüğüz diye adam yerine konmadığımızdan isteyen istediğini yapıyor, söylüyor. Öğretmenimiz ödev şarttır diyor neden diye sorduğumuzda, öyle öyle büyüyence anlarsınız diyor. Evde ben ödev yapmak istemiyorum diyorum, o halde televizyon yok diyor babam tamam diyorum televizyon seyretmeyeceğim zaten seyredecek halim yok olsa ödevimi yaparım… Nooldu? Taş mı taşıdın diye alaya alınıyorum… Nöbetçiydim baba hem de tam sekiz saat ayaktaydım… Resmen hizmetçilik yaptım. Öğretmenin tostu çayı, yüzlerce fotokopi, aşağı yukarı, bunaldım. Ayrıca ben böyle bir şey yapmak istemiyoruuuum. - …………………………………… Söyleyecek bir şey bulamıyorum. Çocuklar, Evet sizi dinliyoruz dediklerinde göğsüme kurşun sıkılmış gibi hissettim. Eğitimci olarak cevap vermeliyim… Ama cevap ne? Kim biliyor? Klasik cevaplar mı vermeliyim… Çocuklar, Bilgiler tekrar edilmedikçe unutulur. Ne kadar tekrar ederseniz o kadar iyi öğreneceksiniz. Bu tekrarlar okulda yoğun olarak yapılabiliyorsa bu durumda eve fazla iş kalmaz. Eğer okulda yeterli tekrar yapılamıyorsa mutlaka eve geldiklerinde tekrar yapmanız gerekmektedir. Bazı öğretmenler öğrencilere çok ağır ev ödevi verirken, Bazı öğretmenler ise az, ancak öğrencinin düşünme becerilerini geliştirici nitelikte ev ödevleri verebilmektedir. Öğretmenlerde böylesi farklılık olabiliyorken, öğrenciler de birbirlerinden farklılıklar gösterirler. Ev ödevlerini düzenli biçimde yapan öğrenciler olduğu gibi, bu görevi düzenli yapmayan öğrenciler de bulunmaktadır. Veya … Zaten herkes konuyu öğretmenlerden iyi bildiğini düşünerek konuşuyor. Aslında herkes her şeyi başkasından daha iyi biliyor. Sus bakayım. Sen kimsin… Sen ne anlarsın. Ödev vermeyen öğretmen eksik, ilaç vermeyen doktor yetersiz, bağırmayan baba zayıf, ceza yazmayan polis korkak… Ben mi uydurdum bu yakıştırmaları? Elbette ki böyle cevaplar veremem… İyi de ne demeliyim bir fikriniz yok mu? Pardon nasıl böyle bir soru sorabilirim. Elbette ki var fikriniz ama lütfen size kalsın. Bana, Sen nasıl eğitimcisin ne cevap verdin anlatsana diyeceksiniz elbette… Tabii hakkınız dersiniz. Evet, ben cevap verdim. Çocuklar, Haklısınız… Pek konuda sorunlarınız var, benim bütün bu sorulara cevabım olmalı mı bilmiyorum ve evet var ama her soruya ayrı bir cevabım var. Yani ortak bir çözüm oluşturmamız olanağı pek yok gibi Ama yine de genel doğruları tekrar etmeliyim. Bu söylediklerimi öğretmenlere mi öğrencilere mi anne babalara mı söylediğimi söylemeyeceğim çünkü bilmiyorum. Öğrencilerin günde kaç saat ders çalışması gerektiğini söyleyen başarı garantili bir altın kural yok. Çocuklar farklı hızlarda gelişim gösterirler Sadece ortalama öğrenciyi değil, bütün öğrencilerin ihtiyaçları dikkate alınmalı… En önemli kural bu… Bir deee… Evet, en önemli kuralı atlamamalı... Sevgi olmazsa olmaz. Duygusal bağ kurulmalı Ben aklım erdiğinden beri böyle yapıyorum. Çocukların çoğu sevmediği ortamda bir şey öğrenemiyor. Ve ben inanıyorum ki tüm çocuklar böyle. Eğer siz onlarla olumlu duygusal bağ kurarsanız, bu bağ sayesinde anlattığınız her şeyi dikkatle dinleyecek ve doğal olarak öğrenecekler. Her çocuğu sevmek zor, bunu yapın demiyorum ama en azından olumlu bir bağ kurun. Günümüz çocukların pek büyük çoğunluğu işitsel ve görsel yapıdalar, yani sizinle olumlu bir bağı varsa anlattığınız her şeyi zaten öğreniyor. Ve inanın bana bunun üstüne her şeyi inşa etmek mümkün. Kesinlikle en büyük ilaç sevgi… Sevgiyle yaşayın R.Sinan AKBAŞAK ........................................
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |