| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
10 KASIM'DA/ATA'NIN HUZURUNABekir Sıtkı Erdoğan "Hancı" şiirinde : "Güç bela bir bilet aldım gişeden/Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan." diyor...
Görsel Vatan gazetesinden alınarak işlenmiştir. 10 KASIM'DA/ATA'NIN HUZURUNA Bekir Sıtkı Erdoğan "Hancı" şiirinde : "Güç bela bir bilet aldım gişeden/Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan." diyor. Artık bilet kolaylıkla alınıyor. Hem sadece gişeden değil, her yerden. Özellikle İnternetten. Ben de 9 Kasım günü, kolaylıkla, bir bilet aldım, gişeden. Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan. Fatih Ekspresi saat 23.30 da hareket etti. Demir araç, demirden damarlarda akarak, bizi ülkenin kalbine ; Ankara'ya götürecek. Söğütlüçeşme... Bostancı... Saat 00.00. Artık 10 Kasım! Yolculuk Anıtkabir’e; Ata’nın huzuruna. Ata'nın huzuruna çıkmaya yüzümüz var mı...? derseniz... Aslında yok. Artık başımız eğik, kabahatimizle çıkarız huzura. Saat 04.00 Tam saatinde (böyle İsviçre ayarları bize ters ya, hadi neyse) Eskişehir'deyiz. Bir kaç yüz metre ötede... canımın cananı! Kısmetse dönüşte görüşmek üzere... iyi uykular. Koskoca bir millet yıllardır uyuyor. Sen de uyu bakalım. Trenimiz zifiri karanlıkta ışıklar saçan bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla yoluna devam ediyor. Birden aklıma trenlerde ki "ölü adam" geliyor. Bu ürkütücü isim bir belgeselden aklımda kalmış. O belgeselde izlediğim kadarıyla makine dairelerinde hem makinistin hem de yardımcısının ayağının altında bir pedal var. Eğer ikisinden biri bu pedallardan birine yirmi saniyede bir basmazsa, tren otomatik olarak fren sistemini devre sokuyor. Makinist(ler)e bir şey olması halinde alınmış esaslı bir güvenlik önlemi. Evet, adı ürkütücü ama kendisi ferahlatıcı. Saat 06.00.Anadolu bozkırı kıpkızıl bir şafakla aydınlanmaya başlıyor. Yan yolda servis otobüsleri konvoyu... Cihan Kardeş; günaydın! Ankara'ya yirmi dakikalık bir gecikmeyle (çok şükür, normalleştik) vardık. Nedense istasyondan çıkınca , Anıtkabiri karşımda göreceğimi sanıyormuşum ki... göremeyince şaşa kaldım. Sora sora (ve yürüyerek) Anıtkabiri buluyorum. Ama bulmak yetmiyor. Önce bir kaç kilometre ötede ki arka kapıya gönderiliyoruz. Arka kapıda da binlerce insan ki içlerinde minicik ilköğretim çocukları da var, daracık bir alanda bir saatten fazla bekletiliyoruz. Her şeyde "cumhur, cumhur" diyenler ,"cumhur ne derse o, cumhura güvenin" diyenler, iş Anıtkabir'de cumhurla bir arada olmaya gelince, birden cumhura güvenmez oldular. Sahi bunlardan biri, bir zamanlar "Anıtkabir'de sap gibi duruyorlar" buyurmuştu. Ben göremedim, orada mıydı acaba? Eğer oradaysa... ve "sap" gibi durduysa... Ata'ya minnettar olmalı; Hiç değilse sayesinde bir şeye "sap" oldu, diye. Resmi tören bitince, alanı, koruma ordularıyla terk eden, başta cumhur şeyi olmak üzere hepsi ıslık ve "yuh" sesleriyle "uğurlandılar. Arkalarından kitleler halinde "generaller" ordusu. Sırmaları pırıltısını, yıldızları ışıltısını mı kaybetmiş, ne ? Fonda, Mine Koşan'ın, çok eski bir şarkısı; "düş de gör"! (bknz:kurtlukta kanundur, düşeni yerler.) Sonunda izin veriliyor, En önde girenlerden biriyim. Uzun bir yolu (kısasından gitmeye izin yok) kat edip, Aslanlı Yola ulaşıyorum. Aslanlı yolda ki aslan heykelleri nedense bana pek öfkeli geliyor. Sanki birilerini parçalayacaklarmış gibi duruyorlar. Meğer çile bitmemiş. Bir barikat da burada var. Sonun da bunu da aşıyoruz. Sıra Ata'nın huzuruna çıkma kuyruğunda. Söylemeye utanıyorum ama aynı gün "üçüncü" kaynağı da yapıp (yapmak zorunda bırakanlar utansın) Ata'nın huzuruna çıkıyorum. Mozelenin önünde durmadan, kortej şeklinde geçiliyor. Ata’nın önünden geçerken, içimden, "Seninle Milli Mücadeleye baş koyan, o Atatürk'se biz Yavrutürk'üz diyen, Cumhuriyetin İmamı, Ağababa’nın torunları olarak, yaşadığımız sürece sana ve ilkelerine bağlı kalacağız." diyebiliyorum. Anıtkabir duvarında Ata'nın bir sözü dikkatimi çekiyor: "Milli benliğini kaybeden milletler, başkalarının şikarı (avı) olurlar. "Büyük Ata, ciltlere sığmaz bir düşünceyi bir cümleyle formüle etmiş. Ata'ya "hoşçakal" demiyorum. "Ben gittim kala kala*" diyorum. Anıtkabirde beni çok duygulandıran iki şeyden biri minicik izcilerin Anıtkabir merdivenlerinde "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye slogan atmaları, diğeri de gönderde ki (33.5 mt. yekpare Türk asıllı Amerikan Vatandaşı Nazmi Cemal'in 1946 yılında Anıtkabire hediyesi) yarıya indirilmiş, mahzun Türk Bayrağı. Sonrası yine uzun bir yürüyüşle varılan gar. Hızlı trenle Eskişehir. Canımın cananıyla geçen bir kaç saat. Cumhuriyet Ekspresiyle yola devam. Ve akşam, lodosun tozunu toprağını alıp daha da parlattığı , "Ben kaldım gide gide**" diyen, aziz İstanbul; Hoşbuldum! * /**:Özdemir Asaf dizeleri. Mehmet YAVRUTÜRK
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |