| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Balıklarda Ağırmetal tartışmasıGeçtiğimiz günlerde bir TV kanalında, sularımızda yakalanan balıklarda yapılan bazı analizlere dayanılarak, içerdikleri ağır metal konu edilerek, bir program yapıldı. Balıklarda Ağırmetal tartışması Bilimsellik/Toplumsallık
Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında, sularımızda yakalanan balıklarda yapılan bazı analizlere dayanılarak, içerdikleri ağır metal konu edilerek, bir program yapıldı. Doğaldır ki, bu şekilde tüm toplumu ilgilendiren bir konu, farklı çevrelerce farklı tepkiler aldı. İlgililerin bir bölümü kuşkuları paylaşırken, yine son senelerde gelişen “tartışma/irdeleme kültürümüz” doğrultusunda diğer bir bölüm de, bunun kırmızı etçi ve/veya tavukçular bazlı bir komplo teorisi olduğunu ileri sürerek, yapılan faaliyetin bilimselliğini(!) sorgulamaya başladılar. Bu konuda ilgili bakanlığın meâlen “denizlerimizdeki tüm balıklar pir-ü paktır, istediğiniz kadar yiyebilirsiniz” metninin altında, “ölçümlerin bilimsel olmadığı” ibaresi oldukça dikkat çekiciydi. Diğer bir ilginç yaklaşım ise; bu madde “ağır” ve “metal” olduğuna göre, dipte olsa gerektir, varsayımından hareketle, “yüzey balıklarında” bulunmasına şaşan zatlarda gözlenmiştir. Bu durum; bazı olguların açıklanmasında, irdelenmesinde “bilimselliği” aramamızın, sıkıştıkça bu “bilimselliğin” orasına-burasına saklanma güdümüzün ne noktalara geldiğinin ibret verici bir örneği olarak “güncel bilimsel” literatürümüze ek olmuştur. 10. kattan düşen bir kişi, büyük bir ihtimalle sakatlanacak veya ölecektir. Bu gerçek için bilimsel bir çalışma yapıp, hatta örneklem havuzunu geniş ve derin tutmak için, onlarla veya yüzlerle insanı telef etmeye gerek yoktur. Bu durumda belki, hiç hasar görmeme ihtimali üzerine varsayımsal veya istatistiki çalışmalar yapılabilir. Bunu isterseniz farklı olasılıklarla bizim olayımıza taşıyalım. Birincisi; bu konu ile ilgili mevzuat dahilinde sorumlular varken, bir şahısın ve/veya bir TV kanalının piyasadan balık toplayıp analiz yapma fikri nereden çıkmıştır? Bu soru bile kanımca tek başına durumun vahametini ortaya koymaktadır. Masada bir tabanca vardır. Masadakilerden biri bakıp tabancada bir kurşun olduğunu görür. “Oynamayın kazaya sebebiyet verebilirsiniz” der... Ama masada tabanca yoksa, bu tür bir diyalog gelişmesi olanağı da yoktur. Hiç kimse, bu durumda 6 patlarlı bir tabancada rasgele bir tek kurşunun patlama olasılığını sorgulamaz. Bunun için “bilimsel” kanıt istemez. Evet, bu durumda “eğer tabancanın topu 6 mermi alıyorsa ve her denemeden sonra top yeniden çevrilmiyorsa silahın ateş alma olasılığı artan bir oranda büyür” İlk kullanım için “mutlaka” denemez. “Genele teşmil edilemez”. Yani, ilk/tek kullanımda patlayabilir de, patlayamaz da. Bizim durumda da bu geçerlidir. Bu noktada ilk olarak kendimize, ağırmetal analizi için neden balıkların seçildiğini sormalıyız. Yani bizi bu örneklem için zorlayan unsurlar nelerdir? Neden bu kuşku duyulmuştur? Yoksa bu noktaya gelinmesindeki temel etken, denizlerimizde çığ gibi büyüyen ve artık ölçüm cihazlarına bile gerek kalmayacak şekilde 5 duyumuzla algılayabildiğimiz kirlilik olgusu mudur? Dün kimsenin aklında yokken, bu ihtiyaç bu gün neden doğmuştur? Velhasıl sonuçta, eğer Deşifre programı toplamasaydı bir tüketicinin tezgahtan alıp yiyeceği balıklarda, ağırmetal bulunmuştur. Demek ki, bazı kuşkular yersiz değildir! Bu balıkların nereden ve/veya nasıl tutulduğu da önemli değildir. Analize örnek olan balıklar, satılmak üzere bir balıkçı tezgahından alınmışlardır. Balık bir “mamul ürün” değildir. İşleme prosesleri sırasında, yanlış/hatalı imal edilmiş ürün de değildir. Doğal bir üründür, yakalanmış ve tezgaha gelmiştir. Ağırmetaller balık tarafından sentezlenemeyeceğine göre; sebep çevresinden, yaşadığı ortamdan kaynaklanmaktadır. Besin zincirinin ilk halkalarından başlamak üzere, bu biyo-akümülasyon (biyolojik aktarım) biyo-magnifikasyon (biyolojik büyütme) şeklinde bu zincirin en üst halkası olan insanoğluna kadar taşınmaktadır. Planktonda 1 olan değer, 10 plankton yiyen bir canlıda 10 katı, bu canlıdan 10 tane yiyen besin zincirinde daha üstte olan diğer bir canlıda 100 katı şeklinde katlanarak artacaktır. Lüfer gibi yırtıcı balıklarda olduğu gibi -en kısa yoldan- insanoğlunun bu besin piramidindeki yeri 5. kademe olarak düşünülebilir. Yani, bu hesaba göre; planktonda 1 birim olan değer, biyo-magnifikasyon yolu ile, lüferde 10.000 birim, insanda ise 100.000 birim değerine ulaşacaktır. Burada en önemli unsur, işin başlangıcı olan besin zincirinin ilk halkalarını oluşturan plankton’da yani bir anlamda ortamda ne bulunduğuna bağlıdır. Demek ki, suç unsurunu ve suçluyu başka yerde aramak gerektir. Bu duruma bir cevap bulduysak, farklı olasılıkları da irdeleyebiliriz. Mesela; belki de tüm balıklar pir-ü paktır, ancak sadece balıkçı tezgahlarından rastgele alınıp analizi yapılan belli sayıdaki balık gurubunda ciddi miktarlarda ağırmetal bulunmaktadır. Bu durumda bunu umursamamak, toplum olarak Rus ruleti oynamak ile eşdeğer bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır! Örneğin; üretimi yapılan binlerce ekmeğin içinden 10 tanesinin zehirli olduğunu bilsek, ilgili kurum ve kuruluşlar, “bu genele teşmil edilemez” yargısı ile tüm ekmeklerin toplatılması yolunu seçmeyecekler midir? Yoksa bu da radyasyon veya asbestte olduğu gibi, adı konmamış bir tür “zayiat” olarak mı kabul edilecektir? Diğer bir olasılık da; sadece ama sadece, bu balıkçı tezgahlarından rastgele alınıp analizi yapılan belli sayıdaki balıklarda ciddi miktarlarda ağırmetal bulunuyor olmasıdır ki; bu durumda söz konusu Kanal A televizyonu Deşifre programı, misyonunu da aşan bir toplumsal hizmet yapmış olsa gerektir. Şansımıza, ağırmetal içeren bu balıklar bir tüketici tarafından yenecekken, analize kurban gitmişlerdir. Bu durumda, sadece verilmiş sadakamız varmış, diyebiliriz..! Levent ARTṺZ Hidrobiyolog
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |