| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
MERHABA...Okuyorum, Yoruluyorum. Geriliyorum, Bunalıyorum. Okumasam mı?.. Olmuyor. Ben de yazıyorum . Merhaba
Okuyorum… Yoruluyorum. Geriliyorum, Bunalıyorum. Okumasam mı?.. Olmuyor. Ben de yazıyorum zaman zaman. Aynı duyguları yazılarımı okuyanlar da yaşıyorlar mı acaba..? Ne kötü … olmamalı . Bu gün düzeni, ezberi, tarzı bozayım o zaman. Sohbet edelim karşılıklı., Zaten hep yaptığımız bu, Ama zaman zaman ‘Nasihatı abartmışsın ’ diyor dostlarım. Aman efendim ne haddime … Olsa olsa ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ olmuştur. Bu gün onu da yapmayıp sadece sohbet etmek istiyorum.. Gerçi ben anlatıp siz sadece dinlerken nasıl sohbet oluyorsa Kurallar… Her yerde karşımıza çıkmaları genelde onlardan nefret etmemize neden olurlar. Kabaca bakıldığında hayatı zorlaştırırmış gibi görünen kurallar ve sınırlamalar aslında yaşamı kolaylaştırmak için vardır. Elbetteki her kural bir kural koyucu tarafından oluşturulmamıştır. Kural koyucu diye bir kurum da yoktur aslında… Yaşamın kendisi yine kendi düzenini sağlamak için yapılması ve yapılmaması gerekenleri oluşturmuştur… Tek sorun bunların bize uyup uymamasıdır… Yani balkondan halı silkelemek bana göre ayıpsa halı silkeleyene göre olması gereken bir “iş” tir. Kimi kural zamana dayanmış, üzerinden çok yıllar geçmesine rağmen kullanılır kalmış, kimileri değişen dünya ve yaşam şartlarına uyum sağlayarak (ya da sağlayamayarak) değişmiş veya gerekliliği bitmiş ortadan kalkmıştır… Acaba insanla beraber başlayan ilk kural hangisidir? Selamlaşmak olabilir mi? Acaba birbirine selam veren ilk insan, başka bir insanı gördüğü için sevindiğinden mi, yoksa korktuğundan mı selam vermiştir… İlk selamı alan insan neler düşünmüştür..? Düşündüklerinin arasında bu bizden mi?, mahalleden olabilir mi?, bizim partiden mi?, Bıyığı nasıl diye düşünmüş müdür? İkinci defa rastlaştığında tanıdık olma hissi oluşmuş mudur..? Biz bu gün niye selam veririz..Neden selam verdiğimiz insanların tanıdık olması gibi bir duygumuz var, Özellikle tanımadığa selam verilmesi daha şık olmaz mı.? Selam sadece sözle olmak zorunda mı? Sözü destekleyen davranışlar etkiyi arttırmaz mı… Sorular sorular sorular… cecapları da; cevaplar cevaplar cevaplar şeklinde olur gelir ve gidiverir.( hops toparlan) Her toplum birimi kendi selamlaşma tarzını oluşturmuştur. İçine girdiğiniz topluma göre farklılık gösteren selamı belirleyen yöresel kültürün bir yansıması da olabilir.. Günün modası da. Ama şurası muhakkak ki selam çok kalıcıdır. Gençliğimde Anadolu’yu çok gezdim… Özellikle Doğu Anadolu’nun kasaba ve köylerine bolca ziyaretler yaptım. Bir köye vardığınızda ilk durağınız köy kahvesi olur..Şöyle kare planlı köşesinde çay ocağı birkaç tahta masa ve yine tahta sandalye karşılar sizi . İllede hemen önünde yaşlı bir ıhlamur ağacı da kucak açtıysa Nazım’ı anar, selamını verir ve kurulursun. Burada selamın alınışı tek tek olur, Genellikle yaşamış günü çok olanın sıralaması gibidir.. Ve bir ritüeldir. İyi de nedir ritüel? Neden yabancı bir kelime koyduk buraya… Anlamına bakacak olursak, bir toplumda, bir toplulukta çok eskilerden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, , töre ve davranışlar diyebiliriz o halde buna “gelenek” de diyebiliriz. Öyle diyelim ve devam edelim… yaş sırasıyla alınan selamın peşinde ve yine aynı törensel sırayla “merhaba bey hoş geldin” gelir, Ben o gün bu gündür “merhaba”yı bu yüzden çok sever, çok kullanırım. Anlamının “benden size zarar gelmez” ve ve farsça kökenli olduğunu o yıllarda öğrenmiştim. Sonra ‘kimlerdensin.?’ veya benzer birkaç söz sonrası sohbet. Köy kahveleri yaşamın kaynağı gibi gelmiştir hep bana . İzlemeye gözlemeye öğrenmeye hazırsanız hep verecekleri vardır size… Alır saklarsanız zenginliğiniz artar, Kaldırır atarsanız harcayacak çok zamanı olan birisiniz demektir, O da size kalmıştır. Kuraldan selama, selamdan buraya geldik. Ama anlatmaya çalıştığım; selamda da bir kuralın olduğuydu.. Alırken de, verirken de... Kurala uydu isen sohbete kabul edilirsin değilse ‘hoş geldin bey’ de kesilir. Anlatır insanım, samimi ve paylaşımcı… Bazen görmüş gibi anlatır, bazen duymuş gibi. Ama anlatır… Biraz mübalağa girdiyse işin içine sohbetin tadı artar. Bayılırım tatlı abartıya… İnsanımı dinlerken karşımdaki kah Fakir Baykurt olur , kah Yaşar Kemal… Bir bakarsınız Kemal Tahir olmuş… dinlemiyor okuyorum. Çukurovanın “bük”lerine iner,Tozlu bozkırlarda “köygöçüren”le savaşırım, Kuzeye o en ucuna çıkar “dışarıda deli dalgalar., gelir duvarları yalar” a eşlik ederim. Korkunç ve mübarek ellerden bir tas su içip soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelenlerin hala var olduğuna yanarım. Kulaklarıma takılıveren sazın nağmesinde ‘Dost dost diye nicesine sarılıp’ kara toprağa gidene kadar görmeyen gözüyle görene rehber olanları anarım., Söğüt dalına yuva yapan mandalara hayret eder, ‘Yaz gelende çıkam yayla başına, Kurban olam kalem gibi kaşına’ söyleyen dillere hayran olurum. Rizedeki sahil kahvesinin çardağına poşet içerisinde birkaç simit asıp giden simitçinin ardından acıkanın simidini alıp parasını bırakmasını izler, Selam faslından sonra ‘nerelisun’ sorusuna ,’Beykozluyum’ cevabının ardından gelen ‘oraya nereden geldin’ ve ‘yerlisiyim’ soru –cevabını, ‘Faretini tanıymisun’ sorusuna hayır cevabından ve ‘nasıl tanimazsın oni’ azarından, ‘Ya Umraniyeden yosun Aliyi tanıymisun’ sorusuna bu sefer hem korkarak hem de ayıp olmasın diye verdiğim tanıyorum cevabına ‘ula nerden tanıysin oni’ ya kadar sıralanıveren sohbetlere bayılırım. Selam ile birlikte el sıkmayı severim. Ellerin bu temasının oluşturduğu duygu alışverişini 4gb usb belleğe sığdırıp bilgisayara aktarmanız mümkün değildir. Hele elini sıktığınız kişinin gözlerine bakıp bir de gülümsediyseniz … Ya da bir çocuksa ve siz onun göz hizasına indiyseniz.. eh eh eh Selam ve el teması deyince asla bahsetmeden geçemeyeceğim seksenli yılların sonundaki ‘Ve tanrılar Çıldırmış olmalı’ ( İmdb ..The Gods Must Be Crazy) Filmindeki Xixo’yu canlandıran ve aslında oyuncu olmayan N!xau (böyle yazılıyormuş)adlı yerli sanatçı gelir…Filmde kendisine çocuklarını bulması için yardım etmeye çalışan Dr Stephen Marshall ‘a teşekkür etmek için sağ elini kaldırıp doktorun sol omuz altına dokunur ve gözlerine bakarak gülümser… Birdenbire tedirgin olan doktor sonrasında bunun özel bir teşekkür olduğunu her zaman kullanılmadığını anlar…Filmi seyrettiğimiz yılda on yaşında olan büyük oğlum ve sekiz yaşında olan ortanca oğlum ayrıca henüz sadece beş yaşında olup anlayacak yaşta olmamasına rağmen son derece akıllıca film seyreden küçük oğlumla film bittiğinde hepimiz birbirimizin omzuna dokunarak gülümsemiştik. Bu selamlaşma şeklimiz hala ilk günkü heyecanını ve güzelliğini koruyarak devam etmektedir. Bir dee ‘Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler... Fuzuli’nin Dokuz akçelik maaşını alamayınca yazdığı şikayetnamesini şöyle bir hatırlayıp geçelim. Sahi hiç selamdan rüşvet olur mu?.. Bilmem… Kim çıkar sağlamak için selam verir ki? Kimin aklından ‘şu gelene bir selam vereyim, bir gün işim düşer’ diye geçer ki… de koskoca Fuzuli de yanılmaz ya… Sizi selamlıyorum dostlarım…yazımı okusanız da, okumasanız da diyeceğim ama okumamış olsanız bu kısma nasıl gelirsiniz ki… mademki geldiniz Merhaba… Baki selam R.Sinan Akbaşak
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |