Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Küçük büyük insan Çocuklar…  R.Sinan Akbaşak

Küçük büyük insan Çocuklar… R.Sinan Akbaşak

Tarih 20 Aralık 2013, 09:54 Editör

Biz eğitimciler salt öğreten miyiz? Yani işimiz sabit kavramları aktarıp ‘haydi bitti eyvallah’ la mı sınırlıdır. Yoksa öğreteceklerimizi her daim tazeleyip diri tutmaya çalışırken çocuklardan öğrenmeyi daha ciddiyetle yaşama geçirmeli miyiz?...

Küçük büyük insan Çocuklar…

Nerdeyse aklım erdiğinden beri, yani daha kendim çocukken çocuklarla daha iyi anlaşırdım… Diyeceksiniz ki çocuk çocukla elbette ki iyi anlaşacak… Öyle tabi, ama zaman geçtikçe ben hala çocuklarla iyi anlaşmayı sürdürdüm. Bu bir çabanın sonucu değil, kendiliğinden oluşan bir durumdu ve ben bundan hep hoşlandım. Yaşım altmışa geldi ve hala hatta her gün daha fazla çocukları seviyor, onlarla birlikte olmaktan hoşlanıyorum.

Şimdi diyebilirsiniz, siz bir eğitimcisiniz… Elbette ki çocukları seveceksiniz. O zaman da ben size karşı soru soracağım: Tüm öğretmenler çocukları severler mi? Ya da sevmek zorundalar mı? Neyse soruları geçip kendi yaşamımıza dönelim. Pardon Hasan Pulur gibi kendimden ‘biz’ diye bahsettim. Düzeltip ben kendi yaşamıma döneyim. Çocukları severim… Onlara bir şeyler aktarmaktan, yaşanmışlıkları paylaşmaktan çok hoşlanır mutlu olurum.

Çocukların dünyası öylesine samimi bir dünyadır ki bir kez aşina olduğunuzda artık büyüklerin dünyasında yapamaz olursunuz… O gözünüzün üçüne bakan pırıl pırıl gözler sadece bakışlarla hayata dair öylesi yorumlar yaparlar ki kendinize çeki düzen vermek, söylediklerinize dikkat etmek zorunda kalırsınız. Yani onaylama ya da reddetme öylesine gerçektir ki hiçbir itirazınız olamaz, tabi bunlar sizin için önemliyse…

Anlatılanları gönlüyle kalbiyle değil kulağıyla bile duymayan çoook insan arasında bakışların çığlığını ya da coşkusunu duymak marifettir.

O zaman her daim aklıma gelen kavrama yeniden dönerim… Biz eğitimciler salt öğreten miyiz? Yani işimiz sabit kavramları aktarıp ‘haydi bitti eyvallah’ la mı sınırlıdır. Yoksa öğreteceklerimizi her daim tazeleyip diri tutmaya çalışırken çocuklardan öğrenmeyi daha ciddiyetle yaşama geçirmeli miyiz?

Ben yıllardır çook şeyler öğrendim çocuklardan. Mesela en önemli öğrendiğim kavram, sebepsiz yere mutlu olabilmektir. Bunu bir çocuk gibi yapabileniniz var mı? Biz yetişkinler mutlu olma sebeplerimizi bile göz ardı edip mutsuz olmayı peşin kabul etmiş canlılarız. Hâlbuki bir çocuk eline geçirdiği bir küçücük iplik parçasını parmağına bir sarıp bir çözüp kendini eğlendirebiliyor ve bunu da bir iş yapmış olmanın keyfine ilaveten öğrenilenler hanesine kaydedip mutlu olabilmektedir. Hatta ve hatta bebecikler sadece uyurken uyandıkları için veya uykuları geldiği için mutlu olurlar… Yani mutlu olmak için sebep aramaya gerek yoktur. Nefes alıyor olabilmek mutluluktur.

Bu kadar mı? Değil elbette… Çocuklardan devamlı kendilerini meşgul edebilmeyi öğrenmez mi insan… Siz hiç boş oturan bir çocuk gördünüz mü? Meşguliyet hayata bağın ifadesidir ve bizim hakkımızda bilgi oluşturabilecek en önemli ipucudur. Meşguliyetlerimiz bizi tarif eder. Bizim meşguliyetlerimize başkalarının tepkisi de kişilik ipuçları verir. Düşünsenize siz ilerlemiş yaşınıza rağmen çocuklar için uğraşıyorsunuz ve karşı duygu işin mi yok yahu uğraşılır mı o kadar çocukla?  Biz evde bir tanesiyle uğraşamıyoruz… Olursa sizin en önemli duygunuz, aferin bana aklıma böyle şeyler gelmiyor olmalıdır…

Haydi, çocuklara dönelim bizler hayatımızda elde etmek istediğimiz herhangi şey için bir çocuk kadar dayatabildik mi? Öylesi bir çaba sarf ettik mi? Ben etmedim… Edemedim. Hep bir şeyler beni tuttu engelledi ama en önemlisi o samimi cesareti bulamadım içimde… Belki de hiçbir şeyi bir çocuk kadar çok istemedim.

Konu ne olursa olsun çocuklardan öğreneceklerimiz oldukça çok şey var. Çünkü severken de nefret ederken de samimiler. Nefretin samimisi mi olur demeyin eğer bir çocuk sizden nefret etmişse o gerçekten samimidir ve siz dönüp kendi davranışlarınızı irdeleyin… Kaçırdığınız bir şey mutlaka vardır. Onu bulun. Çocuklar kin bilmezler… Siz özür dilemeyi becerebilirseniz hemen affedilirsiniz.

Ve bunlardan neler öğendim… Prof. Atalay Yörükoğlu’nu rahmetle anarak, çocukların ayrı bir kişilik geliştirdiğini her birimizin ayrı beğeni ve reddetme duyguları olduğunu, yumuşak bir sesle ifade edilen bir kavramın yüksek sesle öğretilmeye çalışılanlardan çok daha başarılı olduğunu, verilen sözlerin tutulmasını istediklerini ve özür dilendiğinde kendilerini çok iyi hissettiklerini öğrendim. İstemedikleri şeylerin başında çok üst üste eleştirilmek, sürekli ben senin yaşındayken diye söze başlamak ve en önemlisi başkalarıyla mukayese edilmek olduğunu öğrendim. Yapmadım bunları… Yapmamaya çalıştım.

Çocuklara anlattıklarımın yanında anne babalara da anlattım çocuk deyip sıradanlaştırdığımız küçük insanları…

Küçük insanları seviyorum… Onların beni sevmesini daha çok seviyorum.

Çocukların anlaşıldığı, dikkate alındığı, hor görülmeyip özen gösterildiği, canlarının tehlikeye atılmadığı aç ve çaresiz kalmadıkları bir dünyayı hayal ediyor ve asla sevgisiz kalmamalarını diliyorum.



R.Sinan Akbaşak

     Beykoz Olay gazetesi

     http://www.beykozolay.net/kucuk-buyuk-insan-cocuklar.html





Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

R. Sinan AKBAŞAK... Köşe Yazıları

Nerede hata yapıyoruz... R.Sinan Akbaşak

Nerede hata yapıyoruz... R.Sinan Akbaşak ...televizyon kanallarımızdan bir bey elinde mikrofonla yakaladığı insanlara sorular soruyor. Özde basit sorular an...

Kelimelerin Senfonisini dinler miydiniz... R.Sinan AKBAŞAK

Kelimelerin Senfonisini dinler miydiniz... R.Sinan AKBAŞAK ... ve siz dinleyesiniz diye "Kelimelerin Senfonis"i tek kişilik gösteri olarak ayda iki kez karşınızda olacak... D...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi