| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Bu ne gürültü… R.Sinan AKBAŞAKGürültü ve medeniyet ilişkisinin bilimsel olarak ileri sürülmesi ve hatta kanıtlanmasına rağmen, kişisel olarak dün akşam yapılan bir kapı önü düğününden sonra, üstelik evimize yaklaşık beş yüz metre uzakta olmasına rağmen dostlarımla iki laf etme imkanını ortadan kaldırdıktan sonra iyice emin oldum Bu ne gürültü… Gürültü ve medeniyet ilişkisinin bilimsel olarak ileri sürülmesi ve hatta kanıtlanmasına rağmen, kişisel olarak dün akşam yapılan bir kapı önü düğününden sonra, üstelik evimize yaklaşık beş yüz metre uzakta olmasına rağmen dostlarımla iki laf etme imkanını ortadan kaldırdıktan sonra iyice emin oldum. Olaya şöyle bir baksak… Her yorum için bilim insanı olmak gerekmiyor; ama insaflı olmak ve doğru gözlem yaptığına emin olmak gerekiyor kanısındayım. Müziğin sesi yükseldikçe kalitesi düşüyor. Çünkü işin içine dikkati başka yöne çekerek beceriksizlik, yetersizlik, hata gibi olguları gizleme ihtiyacı giriyor. Piyanist şantör(!) sesi öyle bir açmış ve dump dump ve yanında çıs tak’larla öylesine güçlendirmiş ki ne ne söylediği anlaşılıyor, ne müzik hissediliyor… İçgüdüsel olarak çıs tak’ların yönettiği beynimiz vücudu alelade salınım ya da tepinmelere yönlendirerek zihni boşaltmaya çalışıyor… Ha zaten boşsa o zaman ortaya çığlık, silah atma ihtiyacı, kontrolsüz hareketler ve saldırı arzuları gelişiyor ve bu artık facianın başlangıcı anlamında… Elbette ki işini iyi yapan her konudaki insanı tenzih ederim. Örneklere, daha doğrusu gözlemlere devam etsek… Yılın belli dönemlerinde asker uğurlamaları yapılıyor… Onlar bizim evlatlarımız… Gidişleri kutsal bir görev olmasının yanı sıra işin temel kavramı savunma ve silah olunca yaşam riski de oluşturuyor. Eskiden davul zurnayla giderdik. Şimdi… Korna kıyamet, inanılmaz gürültülü fişekler, araçlarda her iki camdan sarkmış genç kızlar, delikanlılar… İnanılmaz riskli ve başkalarının da hayatını tehlikeye atan araç sürüşleri, alkol, sonrası tehdit, saldırı, kavga gürültü… Ulvi bir göreve başlayışın hazin ironisi… Trafik: Kanayan yaramız… Medeniyetsizliğimizin, gerginlik ve komplekslerimizin, şiddete ihtiyaç duyan ve yatkın insanlar oluşumuzun en büyük göstergesi… Kanayan yaramız. Bir dostum ifade ediyor; bin yüz kilometre gittik ve bin yüz kişiyle dalaştık… Günlük araç kullanma değeri yükseldikçe hata yapmayı hak olarak görme düşüncesi… Profesyonelliğin tüm kuralların üstünde olduğu düşüncesi yani taksicinin tüm kuralları ihlal etme hakkının olduğunu sanması, halk ya da resmi otobüs şoförlerinin tek ellerinde telefon olmadan yaşayamamaları ve kamu hizmeti yapıyorum zannıyla kabalaşmayı hak hissetmeleri… Sarı minibüslerin istediği yerde, istediği kadar durarak trafiği perişan ve rezil etmeleri, yan oturma, kabalık ve küçümseme ifadeleri… Peki, gürültü bunun neresinde? Neresinde mi? Her yerinde dostlar… Arkanızda bu araçlardan biri varsa ve her şey onların olduğuna göre çekilmenizi istiyorlarsa nasıl ifade ediyorlar? Beyfendiciğim kaçılırmısınız(!)… Hamfendüü geçebiliğmiyim müsadelerinizle(!) demediklerine göre… Ha işte o arkanızdaki daaat, dadi dadi dattiri veya vaaağğğmp sesi çekilsene lan! Yol benim… Babam yaptırdı… Minibüsün, bümp... Geliyor musun, bümüp bümüp… Gel gel… Bakma öyle kalabalık olduğuna boş yer var… Da daaaaat… Geldim yaaa… Nerdesin… Hem taksi çaarıyon hem kapıda beklemiyon anlamını taşıdığını öğrenmeyeniniz var mı? Umarım (maalesef yine sarı) kamyonların ‘vavaaaaauuuump’ tadında ve yüz yirmi desibel şiddetinde sesini duyduysanız kaçacak bir şerit… Yer… Delik bulmuşsunuzdur… Yoksa bu sesin beni bir sıra geriye atacak adamın yaşamda hiçbir yeri değeri olamaz… Ben en büyüğüm… Bana fizik kuralları işlemez… Önde başka plaka arkada başka plaka var… O da zaten çamurlu… İstersen şikayet et patronum her türlü olumsuzluk için önceden tedbir aldı… İnşaatımız kamu hizmeti, önceliğimiz var… Yakarım allaaama… Daaalın lan! anlamına geldiğini biliyorsunuzdur. Yok, hani öğrenmenin acı yollarını yaşamayasınız diye söylüyorum. Biz nereden tanışıyoruz böylesi tuhaflıklarla? Hani diyorum; annelerimizin (benimki değil… kesin) sussanaaaaaa…. Ye şunuuuuu… Uyu gözün körolmasın… Ayşeeeeeeeee… , Gel babası döv şu kızııı, ya da öğretmenlerimizin, otursanııııızaaaaa…. Beni dinle beniiiiii… Ne diyoruuuum beeeeeen… dahası; duuur , otuuuur, kaaaalk, yeeeee, yuuuuut… hazzzzzzzrol… raaat… hazzzzrooool; seeeees veriyoruuuuum… dooooooo (ne demekse)… sıradakiiiiii… Gel vatandaş geiieieielll… patatiiiiiiiiis… Hanımların dikkatine… overlokçu ayaaaanıza geldi… Hamsi iriiii hamsiiiiiii… Cep telefonu muhabbetine hiç girmeyeyim, doğasında var. Yolda yürürken muhabbetlere takılmayalım… Fıtratında var. Bu örneklere hadi desem onlarca ekleme yapılmaz mı? Hep gürültüyle mi yönetiliyoruz ne? Halbuki; Gel yavrum… Otur çocuğum… Buyurun efendim… Anacım benim… Yapmalısın… Geldim abla… Bakın şöyle anlatıyorum… Aç ağzını evladım… hanimiş babasın kuzusu… Çiçeğim… Hafif müziğin tadı, kendi duyacağın sınırlarındaki caz, pop hatta rak… ‘Derdimi ummana(deniz) döktüm, Asumana (Gökyüzü) inledim’i huşu içinde dinlemek, İnsanı işi gücünü bırakıp camiye koşturacak uhrevi ve derinden bir ezan sesi… Bir kuş cıvıltısı… Mutlu çocuk gülücükleri… Pekiiii, Televizyonda çıkıp asık yüzle bağıran… lar? Bakın bir tek onun, onların kabahati yok. O işin gerçekten fıtratında var. Hayatını bağırılarak, bağırarak geçirmiş birine bağırma diyemezsin. Öyle olmayanları da oraya getirmezler. Zaten bağırmasa, cümleleri tekrar etmese, laf biter hatalar gözükür… Hata kimde o zaman? Diye soracak olursanız… Kimde olacak anlatılanı bağırılmadan anlamayan, bağırmadan anlatamayan bağıranları oraya getiren bizlerde… Dil ihanetlerini, anlama bozuklularını duymamayı, görmemeyi öğrendik, belki de alıştık… Her şeye rağmen şimdi biraz sonra yazımı bitiriyorum. Bütün olanlarla ilgim yok… Ben hâkimim masum bey. Sevgiyle, sağlıkla… R.Sinan AKBAŞAK
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |