| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Nazmiye Teyze... Vedat SINMAZNazmiye teyze mutluydu, huzurluydu. Bayramlarda seyranlarda çoluk çocuk aile fertleri Nazmiye teyzede toplaşıp hep birlikte hasret giderirlerdi. Günler, aylar böyle sürüp giderken NAZMİYE TEYZE… Nazmiye teyze, mütevazi bir şekilde yaşamını sürdüren komşularımızdan biriydi. Eşi, Mümtaz amcayı kaybedeli yıllar olmuştu. Nazmiye teyzenin iki oğlu, bir kızı vardı. Nur topu gibi beş torun sahibiydi. Mümtaz amca’nın sağlığında çocuklarını evlendirmiş, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmamak adına kendi başına, babasından miras kalan iki odalı bir gecekonduda yaşamını sürdürüyordu. Kendi emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken, kocasından kalan maaşla da torunlarına katkıda bulunuyordu. Nazmiye teyze mutluydu, huzurluydu. Bayramlarda seyranlarda çoluk çocuk aile fertleri Nazmiye teyzede toplaşıp hep birlikte hasret giderirlerdi. Günler, aylar böyle sürüp giderken, Nazmiye teyzenin kapısı çalındı. Gelen büyük oğlu Metin’di. Kısa süren hoşbeş ve kucaklaşmanın ardından Metin’in yanaklarından süzülen gözyaşları Nazmiye teyzeyi duygulandırdı. Metin’in gözyaşlarını silerken sormadan da edemedi, -Hayırdır evladım Metin, ne oldu sana? -Sorma anneciğim sorma. Öyle bir belaya kaldım ki, neyse ya, seni de üzmeyeyim. -Olurmu öyle şey evladım? Sen benim canımın yarısısın. Ana yüreği dayanır mı yavrum? Anlat bakalım hele nedir durum? -Boşver anne, boşver… Bu konular seni de aşar, beni de aşar. - Oğlum, paylaşmazsan çözüm bulamayız ki. Haydi, anlat bakayım. Haydi, haydi… - Anne, Ayşe ile ayrılıyoruz. - Sebep? - Sebebi yok anne. Sebebi yok..! - Nasıl sebebi yok oğlum? Sorun para mı, geçimsizlik mi, yoksa aldatma olayı filan mı? - (Ağlayarak) Anne… Çok borcum var anne çoook… - Ne kadar çok? Halledebiliriz sanırım. Benim kıyıda köşede birkaç kuruş birikmişim vardı. -Anne birkaç kuruşla olacak iş değil. -Nasıl yani? - Otuz bin lira borcum var anne. Bunu sana yansıtmak istemedim. Kardeşlerimle paylaştığımda hepsi yan çizdi “.O kadar parayı yerken bize mi sordun?” Dediler. Oysa ben para yemedim anne. Çocuklarımın ihtiyaçları vardı kredi kartı ile hallettim. Kış, kıyamet soğukta bırakamazdım, faturaları kartla ödedim. Çocuklar büyüdükçe masraflar da büyüdü aldığım maaş yetmez oldu. Servis ücreti,okul forması,yiyeceği içeceği,kıyafeti derken böyle oldu … Yılsonu zam yapılacak… Patronun hesabına göre yıllık enflasyon %5 anne. Ev sahibi kiraya zam yapacak enflasyon hesaplıyor. Onun enflasyon hesabı % 25 anne. Marketlerin, pazarın, kasabın, mağazaların enflasyon hesabı da ,ev sahibinin hesabı gibi anne. Devletin hesabı da patronun hesabı gibi yıllık % 5 anne. Ben, her ay açık vere vere bu hale geldim. Önce eş dosttan yardım istedim hepsi yan çizdi. Dar gününde kimse kimseye yirmi lira bile borç vermiyor anne. Hoş, kimseyi de suçlamıyorum ama biz aile bireyleri olarak kendi kendimizi bankaların kucağına attık anne. Kardeşimize ağız büküp boyun eğeceğimize nazımız paramıza geçer dedik kredi kartlarına ve kredilere sığındık. Sonumuz bu oldu anne. Nazmiye teyze, bir an gözlerini kapadı. Geçmişi, kendi gençlik yıllarını düşündü. Fakirlik vardı, yoksulluk diz boyuydu. İkinci dünya savaşından henüz çıkılmış yoksulluğun yaraları sarılmaya çalışılıyordu. Aileler hep bir arada yaşarlardı. Aile içinde ayrı gayrı yoktu. Sosyal dayanışma en üst noktadaydı. Var olan, yok olanla paylaşırdı varlığını. Sonra, gelir düzeyi arttıkça ayrılıklar başladı. Tek hücreli canlıların eşeysel üremeleri gibi bölünmeler başladı ailelerde. Onsekiz yaşını dolduran her birey kendi imparatorluğunu kurmak istiyordu. İlerleyen teknoloji bunu gerektiriyordu belki, ama bizler ekonomik olarak buna hazır değildik… Diye düşündü içinden… ve Metin, anlatmaya devam ediyordu, . -Önceleri her şey güzeldi. Harcadığımızın % 15’ini ödüyorduk bankalara. Bu bize koymuyordu o kadar. Sonra %20’ye, sonra da % 25’e çıkardılar asgari kart ödemelerini. Hiçbirini ödeyemez olduk. Üstüne üstlük faizlerin faizleri de binince on bin liralık borç otuz bin lira oldu anne. Tabi ki bununla bitmedi. Kart limitlerimiz de tıkandı. Bu sefer bankalar tüketici kredisi teklif ettiler. Ama, alamıyorum anne. Kırmızı çizgideymişim. Bankalar bizi fişlemişler anne. Borçlarını ödeme güçlüğü çekenleri fişliyorlarmış anne.Borç batağına düştüğüme mi yanayım,onurumun kırıldığına mı yoksa yuvamın yıkılmasına mı? Nazmiye teyze, ağlamamak için kendini zor tutuyordu, ama ağlamamayı başardı. Ne günler görmüştü Nazmiye teyze. Hiçbir koşulda gözyaşlarını göstermemişti. Çoğu zaman yüreğine akıtmıştı ama yine de göstermemişti… Anaydı o, güçlü olmalıydı, güçlü görünmeliydi. Çevresine ve çocuklarının karşısında saygınlığını yitirmemeliydi. Öyle de yaptı Nazmiye teyze. Ağlamadı. Hatta Metin’i kapıdan yolcu ederken bile gülümseyerek; -Üzülme oğlum hallederiz. Anan daha ölmedi. Diyordu. Nazmiye teyze, günün ilk ışıklarıyla birlikte bankanın yolunu tuttu. Banka personeli tanıdıktı. Yıllardır her ay düzenli maaş aldığı şubede gülümseyerek karşıladılar Nazmiye teyzeyi. Çaylar içilip kısa bir sohbetin ardından sebeb-i ziyaretini açıkladı Nazmiye teyze. “ Tabii” Dediler.” Olur” Dediler.” Sen bizim anamızsın. Sana vermeyip kime vereceğiz?” Dediler. Nazmiye teyze gevşemiş, üstündeki gerginliği atmıştı. Hesaplar, kitaplar yapıldı. Alacağı otuz bin lira kredinin geri ödemesi nerdeyse iki katıydı. Ve dosya masrafı, hayat sigortası kesintisi, ıvırı zıvırı bayağı kabarık bir meblağ tutuyordu. Tekrar geçmişi düşündü Nazmiye teyze. Eşinin emekli ikramiyesini bankaya yatırmışı, otuz bin liraya beş bin lira faiz getirisi almışlardı. Şimdi ise aynı vadede istenen faiz anaparanın iki katıydı. Şöyle derinden bir off! Çekti Nazmiye teyze ve sakinliğini bozmadan, - Sizler bankacı mısınız yoksa tefeci mi? Bir de ülkenin en tatlı bankasıyız diye reklam yapıyorsunuz. Şeker gibi bankaymış… Adamın şekerini çıkarırsınız s Bankada soğuk rüzgarlar esti. Gülen yüzler asıldı. “ Efendim mevzuat böyle” Dediler. Ona da eyvallah dedi Nazmiye teyze. Ve işin en üzücü tarafı altmış beş yaşını geçtiğinden akıl sağlığı raporu istediler Nazmiye teyzeden. O,akıllı kadındı. Evraklarla birlikte raporu da verdi yetkililere. Nazmiye teyze, bir yandan işini başarmanın mutluluğu, bir yandan da onur kırıklığının burukluğunu yaşayarak bankadan ayrılıyordu. Bir yandan da gülümsüyordu. Şu hayat sigortası olayını düşünüyordu.”Amaaaan… Üç günlük ömrüm kalmış zaten şimdi cenazemde en ön saflarda bankacılarla sigortacıların kavgasını hisseder gibiyim. Ölü soyucular hepsi… Cesetlerin leşine üşüşen akbabalar gibi üşüşmüşler vatandaşın başına. Allah vatandaşı bunların şerrinden korusun” Diye, duayla birlikte kendi kendine mırıldanarak yürümeye devam etti, -Acaba, her evladın arkasında benim gibi ana var mı? Bu yaştan sonra hala analar mı evlatları koruyacak? Vatandaşı kan emici yarasa kılığına bürünmüş bankaların elinden kim kurtaracak? Haydi, biz geçtik gidiyoruz. Bir ayağımız çukurda, bundan sonraki nesilleri hangi ana koruyacak? Eskiden, bizim gençliğimizde devlet ana vardı. Artık devlet ana da çağımıza uyup üvey ana olmuş. Yine de Allah zeval vermesin devlet anaya.. Nazmiye teyze artık ağlıyordu… gözyaşlarını görecek kimse kalmamış, onun da artık tutacak hali kalmamıştı. Vedat SINMAZ
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |