Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Vedat Sınmaz

Vedat Sınmaz

Tarih 19 Eylül 2010, 16:13 Editör

Biz bu naneyi neden yedik...

                                  Biz bu "naneyi" neden yedik

 Bir varmış, bir yokmuş. Tüfek icat edilip mertlik bozulmadan yüzyıllarca evvel; kendi margariniyle kavrulan bir ülke varmış. Ülke insanları çalışır çabalar, emeklerine alın terlerini katık yaparak, helal lokma misali geçinip giderlermiş. Ama hepsi mutluymuş. Geleceğe umut ve güvenle bakıyorlarmış. Ve birbirlerini " eti tutku sevgisi" gibi büyük bir tutkuyla seviyorlarmış.
     Yaşam, doğru akım elektriğinin grafik çizgisi gibi sürüp giderken, bir gün ülkeye banka kurulduğu haberi kulaktan kulağa yayılmış. Önce halk pek bir şey anlamamış. Banka nedir, ne işe yarar? diye birbirlerine sormuşlar. Ülkenin ileri gelenleri halka bankanın faydalarını anlatmışlar. Halkta ufak tefek birikimlerini bankaya yatırmaya başlamış. Zaman içinde bankalarda biriken mevduat ekonomiye büyük katkı sağlamış, ülkenin sanayileşmesinde önemli gelişmeler olmuş. İşsizlik azalmış, yatırımlar artmış paylaşım çoğalmış. Ülke büyüklerinin de hoşuna gitmiş bu durum. Aralarında toplanmışlar bir bankanın yeterli olmayacağını düşünüp, dileyen kişi ve kurumlara diledikleri sayıda banka açma yetkisi bir kararnameyle vermişler.
      İşte ne olduysa ondan sonra olmuş. Ülkede yerden mantar biter gibi bankalar türemeye başlamış. Şehirler, ilçeler, sokak araları, bacak araları bankalarla dolmuş. Bankalar da yetmez olmuş, finans kurumları, borsacılar, kolay paracılar doldurmuş memleketi. Yağmur gibi para akışı başlamış ülkeye.
     Sıcak para tatlı gelmiş insanlara.  Pul koleksiyonlarının yerini kredi kartı koleksiyonları almış. Ucuz krediler, bol taksit seçenekleri, çeşitli promosyonlar insanları pembe düşler kurmaya zorlamış. Almışlarda almışlar. Harcamışlarda harcamışlar. Kimse, bu değirmenin suyu nerden geliyor diye sormamış? Müthiş bir tüketim çılgınlığı başlamış. Karısına kızan, kocasına darılan, alışveriş çılgınlığında öfkelerini tatmin etmek istemiş. Borçlandıkça borçlanmış millet. Parada yetmez olmuş.
     Eski sistemde bankalar topladıkları mevduatı ekonomiye ve ihracata kaynak olarak aktarır, reel sektörde canlılık sağlarlar, Fakat bu yöntem emek ve sabır isteyen zor bir yöntem... Bakmışlar ki toplum tüketime ve sıcak paraya alışmış; bu yönde aşırı talep var…  Zor uğraşı bırakıp kolay para kazanma yolunu seçmişler. Başlamışlar para alıp, para satmaya. Yatırımlar önce azalmış sonra durmuş. İşyerleri teker teker kapanmaya başlamış, Harcamalar arttıkça artmış. İç piyasaya para yetmez olunca Ülkenin yöneticileri başlamışlar para basmaya. Matbaalar gece gündüz aralıksız para basar olmuş. Ülkede kese kağıdı ve tuvalet kağıdı kalmayıncaya kadar para basılmış. Basılmış basılmasına da üretim yok. Geri dönüşüm yok. Ekonomi alarm vermeye başlamış. Önce fırınlar kapanmış, sonra fabrikalar. Üretim durmaya yüz tutmuş;  Herkes işletmesini satıp, sıcak parayla borsada oynamaya başlamış. Tekstil de durmuş, iç çamaşırı üretimi de... Kalmış mı millet donsuz? Eyvaah! Eyvah ki ne eyvah? Millet hem bankalara borçlu, hem aç, hem parasız, hem de donsuz...
    Önce anlamamış halk neyin ne olduğunu? Sonra yavaş yavaş işsiz kalmaya başlamış her biri. Can sıkıntısından gündüzleri kahvelerde vakit geçirmişler. Kimileri de facebook da inek beslemiş.(Hiçbir zaman et ve süt vermeyecek inekleri... Kısır ve sanal demokrasi gibi) Evlerde kavgalar çoğalmış, intiharlar yaygınlaşmış, millet yaşama sevincini ve umudunu yitirmiş. Herkes kapanmış evine. Nüfus patlaması da oluşmuş zaman içinde. Çık çıkabilirsen işin içinden?
     Milleti; açlıktan, işsizlikten evlere kapanmaya mahkum edersen olacağı bu. Bol bol çocuk yapmış millet. Dağ, taş çocuk dolmuş. Doğuran doğurana …  İnanmayacaksınız ama üç çocuk yapanlara ödül veriliyormuş o ülkede. Aynı ergenekon destanı gibi. Millet çoğaldıkça çoğalmış ülkeye sığmaz olmuş.
    Birde ülkenin dördüncü kuvveti medya varmış. Halkı aydınlatacak yönlendirecek medya(!)
Ortam o kadar karışıkmış ki medya değil halkı yönlendirmek, kendi yönünü şaşırmış. Zaten gazete patronları bu işi ikinci iş olarak yapıyormuş. Aslında pek de gazete okuyan yokmuş. Hele hele kitap okuyan hiç yokmuş. Gazete satılsın uğruna yapılan promosyonlarda dağıtılan tencere tabaklarla herkes çeyizini dizmiş, dizmiş de artan tabaklarla sokaklarda frizbi oynamaya başlamış. Ne yapsınlar? Zaten iş yook, güç yok.
    Yöneticiler bakmışlar ki millet kafayı yiyor. Hemen temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin ithalatı  başlamış. Başlamış da eloğlu bu!.. İyisini satar mı sana?İşte o zaman kendi margarinlerini bırakıp elalemin margariniyle kavrulacaklar ama satanlar dayamışlar mı hormonlu gıda mamullerini ülkeye? Millet teker teker telef olmaya başlamış. İthal edilen donlarda uymamış milletin poposuna; çünkü ithalat yapılan ülke insanlarının kalçaları ufakmış. Donlar bizimkilere dar gelmiş. Eee, akıl var mantık var. Uyar mı elin donu senin kalçana?
   Ülke yönetimi bakmış ki iş çığırından çıkıyor. Tekrar acil önlemler paketi alınmış. Yalnız bu defa akıllı davranmışlar Pensilvanya reçetesini rafa kaldırıp reel sektöre yönelmeyen finans kurumlarının ruhsatlarını iptal edip, ekonomiye kan veren bankacılık sistemini getirmişler. Kredi kartlarını da herkesin gelir durumuna göre sınırlandırıp düzenlemişler. Üretim ve istihdam ön planda tutulmuş.
   Sonra ne olmuş? Halk köşeyi mi dönmüş? Elbetteki hayır. Ama herkese iş verilmiş. Herken çalışmış. Don fabrikaları halkın kalçasına göre üretmiş. Öz kaynaklar kullanıma açılmış. Üreten ve çalışan bir toplum oluşmuş. Ama birileri pahalı ithal tereyağları yiyiyorken, onlar,eskisi gibi kendi yağlarıyla kavrulmaya devam ediyorlarmış.Ünlü fıkrada ki gibi de herkes birbirine bunca "naneyi" neden yediklerini soruyormuş.Hiç kimsede geleceğe bakacak hal de cesaret de kalmamış...   Birde pazar fıkrası;
 B. Milletler Cehennemi denetlemeye heyet yollarlar. Bakarlar ki her milletin kazanı cayır cayır kaynıyor. Türkiye'nin kazanının altı boş herkes gülüp oynuyor. Şaşırmış heyetteki delegeler görevli zebaniye sormuşlar." Ne iş bu?"diye. Zebani cevap vermiş;
"Kömür efendim,kömür. Ankara’ya 50 tane mail attık. 3 aydır cevap bekliyoruz. Bütün kömürleri seçmenlere dağıtmışlar. Ne kömür var, ne de cevap".
   Saygılar sevgiler, yüzünüzden gülümseme eksik olmasın
 
                                                                                   VEDAT SINMAZ

vedatsinmaz@gmail.com
Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Vedat SINMAZ

SEVİYE... Vedat SINMAZ

SEVİYE... Vedat SINMAZ ...ben hiçbir oyuna kötü demem. Diyemem de... Çünkü büyük bir emek,özveri,aylarca süren provalar ve iki saat boyunc...

Tavuk... Vedat SINMAZ

Tavuk...    Vedat SINMAZ Demin de söyledim ya, bizde kümes içi demokrasi var. Horoz horozluğunu, tavuk tavukluğunu, piliç piliçliğini, civci...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi