Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Vedat SINMAZ... Göbekler Patlarsa...

Vedat SINMAZ... Göbekler Patlarsa...

Tarih 23 Ekim 2010, 21:54 Editör

Karadeniz'in güneyinde, Akdeniz'in kuzeyinde, Ege Denizi'nin doğusunda şirin mi şirin, bir ülke varmış. Güneş, deniz, yıldızlar, parlak ve net bir gökyüzüyle süslüymüş ülkenin dört bir yanı. Tanrı güzellik adına ne varsa vermiş ülkeye.

GÖBEKLER PATLARSA

 

Karadeniz’in güneyinde, Akdeniz’in kuzeyinde, Ege Denizi’nin doğusunda şirin mi şirin, bir ülke varmış. Güneş, deniz, yıldızlar, parlak ve net bir gökyüzüyle süslüymüş ülkenin dört bir yanı. Tanrı güzellik adına ne varsa vermiş ülkeye.

 

Birde bu ülkenin insanları varmış. Gurup gurup, çeşit çeşit, zengini, fakiri, orta hallisi kendi aralarında çalışır, çabalar gül gibi geçinip giderlermiş. Yaşamın coşkusunu birbirleriyle paylaşarak, herkes kendi bütçesi nispetinde mutluluğu yakalamaya çalışırmış.

 

Bu yaşam tarzı uzun süre devam etmiş.  Kimsenin de bir şikayeti yokmuş.  Ara sıra meydana gelen ekonomik ve siyasal sıkıntılar pek büyük problem yaratmadan aşılabiliyormuş.

 

Ülkenin  zenginleri  pek mutlu değilmiş hayatlarından. İçlerindeki para hırsı onları yiyip yiyip bitiriyormuş.  Geceleri uyku uyuyamaz olmuşlar.  Ne yaparız, nasıl yaparız da daha büyük servete kavuşuruz?  diye. Bu sorular hep beyinlerini  kurcalar olmuş.  Evirmiş, çevirmiş, hortumlamışlar. Yine de doymamışlar.  Aynı pepsi cola reklamındaki sloganı kendilerine prensip edinmişler.(Ask for more). Daha fazlasını iste! İstemiş onlar da…  Hep daha fazlasını istemişler. Yemişlerde, yemişler. Yemeye o kadar alışmışlar ki artık günde üç öğün yemek onlar için açlık sınırı gibi bir şey haline gelmiş.

 

Birde fakirleri varmış ülkenin. Onlar, zavallılar, yokluktan, yoksulluktan günde üç öğün yedikleri yemeği  iki öğüne düşürmüşler. Ve zaman geçtikçe iki öğünü de arar hale gelmişler.  Az yedikleri içinde tuvalet ihtiyacı olmuyormuş bu fakir insanların. Ve böylece çevre temizliğine de büyük katkıları oluyormuş. Sınırlı bir bütçeye sahip olan bu insanlar pazardan malın çürüğünü, mağazadan giysilerin defolusunu ve evlenirken bile kimsenin beğenmediği eşleri seçmek zorunda kalıyormuş. Aç gözlü, hortumcu zenginlerin de benzin, eğlence ,  gezi masraflarını bu insanlar karşılamak zorunda kalıyormuş.  Ödedikleri dolaylı vergiler aracılığıyla… ama ne kadar çalışsalar da çabalasalar da o mutlu azınlığı yine mutlu edemiyorlarmış. Gıda masraflarından sonra, giysi masraflarını da kısmışlar.  Artık içlerine iç çamaşırları, fanila, kilot giymez olmuşlar. “Aman içimizi kim görecek?” diye. Yinede gelecekten umudunu kesmiyormuş bu insanlar. Mutlu azınlığın bir gün gözü doyar da;  bizim cebimize ellerini atmazlar diye beklenti içindeymişler.

  Ülkenin vergilerini hep bunlar ödemiş. Askerliği bunlar yapmış. Zaman zaman yaşanan ekonomik krizleri de hep bunlar karşılamış. Mutlu azınlıktan bazı tanınmış simalar dolarları, eurolar havalara saçıp, mankenlerle barlarda eğlenip , ikoncanların peşinde koşarken,  o davranışlar bunların gücüne gidiyormuş ama yine de ülkelerini çok sevdikleri için bu olanları görmezden ve duymazdan geliyorlarmış. Ve olanca güçlerince ara vermeden çalışmaya, üretmeye devam ediyorlarmış.

  Onlar üretmiş, mutlu azınlık tüketmiş. Onlar yine üretmiş, mutlu azınlıklar yine tüketmiş. İş o hale gelmiş ki yiyenler, yiye yiye şişmeye başlamışlar. Yedikçe şişmişler, şiştikçe yemişler. Karınları burunlarına gelmiş. Artık ülkenin ürettikleri yetmez olmuş onlara ve dışarıdan ithalat başlamış. Gece, gündüz, sabah, öğle,ikindi,akşam,yatsı boyna yemişler. Yedikçe mideleri de genişlemiş. Yemek ihtiyaçları artık saat başına kadar düşmüş. İnsan metabolizmasının genleşme katsayısı düşük olduğundan çok fazla dayanamamışlar bu şişkinliğe ve mideleri birer birer patlamaya başlamış. Bakmışlar ki sonları iyiye gitmiyor. Çareyi rejim yapmakta ve öbür insanlar gibi kemer sıkmakta bulmuşlar. Tükettikleri yiyecekleri fakirlere bedava dağıtmanın yollarını aramışlar. Gazete ve televizyonlara ilan verip, şehir merkezlerinde halka bedava yiyecek dağıtmaya başlamışlar. Ama halk açlığa alıştığı için yemeye yemeye midelerinin duvarları birbirine yapışmış. Ve dağıtılan yiyecekleri tüketememişler. Tüketemeyince de, mutlu azınlık aralarında toplantı yapmış. Ve bu maddeleri yurt dışına ihraç etme kararı alınmış. Satmışlar, satmışlar. Tırlar, gemiler, trenler hep seferber olmuş. Altı ay sonra ülkenin ekonomisi düzelmiş. Dış borçlar bitmiş. Bitmiş bitmesine de halk yine eskisi gibi alçak sürünmeye iki öğünle talim ederken;  Mutlu azınlık da daha az tüketir olmuş. Sağlıkları düzelmiş. Şiş göbekler erimiş. Sportif bir vücuda sahip olmuş her biri… Fakir  fakirlikte devam ederken; diğerleri hem zengin hem karizmatik olmuşlar..

 

Onlar ermiş muradına biz çıkalım Bağdat yoluna…

 

VEDAT SINMAZ

 

vedatsinmaz@gmail.com 

 

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Vedat SINMAZ

SEVİYE... Vedat SINMAZ

SEVİYE... Vedat SINMAZ ...ben hiçbir oyuna kötü demem. Diyemem de... Çünkü büyük bir emek,özveri,aylarca süren provalar ve iki saat boyunc...

Tavuk... Vedat SINMAZ

Tavuk...    Vedat SINMAZ Demin de söyledim ya, bizde kümes içi demokrasi var. Horoz horozluğunu, tavuk tavukluğunu, piliç piliçliğini, civci...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi