Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Erdem Kozan... Lağım farelerinden

Erdem Kozan... Lağım farelerinden

Tarih 17 Şubat 2011, 14:39 Editör

Bir gazeteci olarak mesleğine, kalemine, köşesine, yazısına, varlığına değer veriliyor olabilir. Ancak akşam gazeteden çıktığında açık unutulmuş bir rögar kapağı yüzünden çukura düşebilir, kırmızı ışıkta durmayan bir sürücü...

                               

   

                      Lağım farelerinden gazeteciler yapmak

‘Türkiye’de insana değer verilmiyor’ diye bir tez hep savunulur. Doğrudur ya da yanlıştır; bu yazının konusu bu değil. Bu tezden bir dal olarak doğan başka bir teze göre ise ‘Türkiye’de gazeteciye değer verilmiyor’. “İlk tezi kabul eden ikincisini de kabul eder” diyenlerinizi duyar gibiyim. Hayır, farklılar. Şöyle ki, Türk gazeteci aynı zamanda bir insandır. İlk teze göre onun insan olan, o kapsayıcı kümesine değer verilmiyor. Ancak Türk gazetecinin, gazeteci olan yönü bu kapsayıcı kümenin içinde ayrı bir kümedir. Bunun değer yargılaması ayrı olacaktır. Bir gazeteci olarak mesleğine, kalemine, köşesine, yazısına, varlığına değer veriliyor olabilir. Ancak akşam gazeteden çıktığında açık unutulmuş bir rögar kapağı yüzünden çukura düşebilir, kırmızı ışıkta durmayan bir sürücü tarafından feci şekilde yaralanıp yolda öylece bırakılabilir. Bu durumda ona bir gazeteci olduğu için değer veriliyor olsa da, insan olmasından dolayı bir değer verilmiyordur. Evet, bu olabilir.

 

Bir de öyle ülkeler olabilir ki bir gazetecinin hem gazeteci yönüne hem de insan yönüne değer verilmeyebilir. Gazeteci bir araç olarak görülüyor olabilir. Para ile satın alınabilecek bir nesne sınıfına sokulabilir. En çirkin amaçların üstünü örtmek, en rezil suçlardan aklanmak için kullanılan bir mercii olarak görülüyor olabilir. İstenildiği zaman konuşan, istenildiği zaman susan bir gazetecilik amaçlanıyor olabilir. Hoşa gitmeyen haberleri yayınladığında derhal görevinin sona ereceği yönünde korkması gerektiği telkin edilebilir. Telkinlere rağmen akıllanmayanlar zindanlara tıkılıyor olabilir. Bu zindanlarda yıllarca, yargılanma günü bekletiliyor olabilir. Dışarıdakilerin bundan ibret alması gerektiği mesajları verilebilir. Kendisinden bir yağdanlık olması beklenilebilir. En pis, iğrenç görüntülere bile çok güzel demesi, yani bir ‘lağım faresi’ gibi davranması istenilebilir. Vicdanının sesine kulaklarını tıkayıp, en yanlışa bile doğrudur demesi kendisinden beklenilebilir. Tüm bu sayılanların yanında bu değersiz gazeteci, iş çıkışı açık rögar kapağından içeri düşebilir ya da yaralı biçimde yolun ortasında yatıp ambulans bekleyebilir. Evet, bu da olabilir ve bu da işin olabilecek en vahim halidir. Bir gazeteci için daha kötü ne olabilir? Parası bol olabilir ama pislik içinde yüzerken oranın pis değil tertemiz olduğunu yazmak ne kadar zor ve külfetli bir iştir. Ne acıdır ki ülkemizdeki durum bundan pek farklı değildir.

 

Bir de ülkemizde gazeteci olmayıp gazeteci taklidi yapan ‘lağım fareleri’ vardır. Onlar için yaşadıkları yer pismiş, iğrençmiş hiç önemi yoktur. Onlar zaten pislik içinde yaşamaya alışkınlardır. Bir de parayı alınca, oh… Değmeyin keyiflerine. Bu ‘lağım fareleri’ tarihin her döneminde var olmuş ve var olacaklardır. Her pisliğe alışık olduklarından dönemler değişse de, fikirler başkalaşsa da bunlar hep hayatta kalabilmişlerdir. Gazetecilik yönlerine değer verilmesi gibi bir beklentileri zaten yoktur. Zindan yüzü görmemişlerdir. Şehrin en pis noktalarına üşüşüp, buldukları her şeyi kemirmişler, kemirmişler ve kemirmişlerdir. Kemiremeyecekleri şey yok gibidir. Herkese ait en özel şeyleri, en değerlileri, en masumları, en doğruları, en temizleri kemirmişler, kemirmişler ve kemirmişlerdir. Bazen kendi ürettikleri şeyleri dahi kemirmişlerdir. Bazı dönemlerde besilenmişler, çoğalmışlardır. Gerçek gazeteciler için sansür kurumu kurulmasını dahi talep edebilmişlerdir. Gazeteciler zindanlara tıkılırken bu ‘lağım fareleri’ kıs kıs gülebilmiş, alkış tutabilmiş, ‘işte böyle olursunuz…’ diyebilmişlerdir. Bu taklit gazetecilerin insan yönlerine değer veriliyor mu diye bir soru gelirse, onların zaten insan olmadıkları ve dolayısıyla bu değere layık olmadıkları cevabı verilebilir.

 

Dolayısıyla ‘Türkiye’de gazeteciye değer verilmiyor’ tezi doğru olmakla birlikte, verilen örneklerle, yaşanan gelişmelerle ayan beyan ortadadır. Bir gazeteciden ‘lağım faresi’ gibi davranmasını beklemek, ona verdiğiniz değerin ayaklar altından da öte olduğunu kabul etmek demektir.

 

Doğruya doğru, yanlışa yanlış, kirliye kirli, temize temiz diyebilen; kalemini, köşesini, yazısını, mesleğini satmaya yeltenmeyen ve birçoğu zindanlara tıkılmış gazetecilerimize selam olsun!

Düşünen, okuyan, eleştirebilen ve daha iyinin arayışında olan halk, hak ettikleri değeri onlara veriyor ve verecektir de.

Gazeteci taklidi yapan ‘lağım farelerine’ gelince; besilendiğiniz ve çoğaldığınız bir dönem yaşıyorsunuz. Bunu sizi besleyenlere borçlusunuz. Ancak bu halk haşerelerle mücadele konusunda bir hayli tecrübelidir.

 

               

                                                       Erdem KOZAN

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Erdem Kozan

"Samizdat" notlar... Erdem KOZAN

Kötülük hiçbir zaman olumlanmaz. Kötü olmakla övünen karakterler sadece edebi eserlerde hayat bulurlar. İnsan için ...

Umulmadık yerde yazılan bir yazı... Erdem KOZAN

Umulmadık yerde yazılan bir yazı... Erdem KOZAN "Bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, işte o geliyor önünüze bir engel olarak dikiliyor. Umulmadık yerde yarg...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi