Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Mesele... Erdem KOZAN

Mesele... Erdem KOZAN

Tarih 11 Ocak 2012, 21:38 Editör

Mesele "bir zamanlar TSK' nın başında yer almış bir adam nasıl olur da terörist suçlamasıyla tutuklanır?" şeklinde duygusalca ele alınmamalıdır...

                         Mesele

     Mesele “bir zamanlar TSK’nın başında yer almış bir adam nasıl olur da terörist suçlamasıyla tutuklanır?” şeklinde duygusalca ele alınmamalıdır.
Olabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı bu şekilde bir suçlamayla tutuklanabilir. Hükümetin artık ağzından düşürmediği, tabii ki herkesin tereddütsüz kabul ettiği ‘yargı önünde herkes eşittir’ ilkesi bunu gerektirir. Hem meseleyi bu şekilde ele alırsanız gelecekte “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı veya Cumhurbaşkanı yahut bakanı, milletvekili nasıl olur da böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalabilir, hatta tutuklanabilir” gibi partizanca çıkışlara mahal verirsiniz…
     Dedim ya, herkesin tereddütsüz kabul ettiği üzere ‘yargı önünde herkes eşittir’. Bizim rahatsızlığımız zaten bu husus üzerinde değil.
     Haziran 2007 tarihinden beri gelinen süreçte tutuklanan kişilerin mesleklerini, unvanlarını kafanızdan tamamen silin. Son yıllarda neler yaptıklarına bakın. Ortak noktalar göreceksiniz.

Mustafa Balbay

Araştırmacı gazeteci, yazar. Cumhuriyet Gazetesi eski Ankara Temsilcisi. Aynı gazetenin baş sayfasında Gündem adlı köşenin yazarı. Gülen cemaatinin analizin içeren birçok yazı kaleme aldı. 2009 yılına kadar ART-Avrasya Televizyonu’nda gazeteci Emin Çölaşan ile birlikte Ankara Rüzgârı adlı program gerçekleştirdi. Programda Gülen cemaati sık sık ele alındı, cemaatin yurt dışı bağlantıları masaya yatırıldı ve belgeleriyle seyirciye sunuldu.
Önce 1 Temmuz 2008’de evi arandı. 5 Temmuz 2008’de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 5 Mart 2009 tarihinde tekrar gözaltına alındı ve bir gün sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından hükümeti düşürmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklandı. Bir ses böyle “susturuldu”.

Hanefi Avcı

Eskişehir eski İl Emniyet Müdürü. Türk Emniyetinde teknoloji temeline dayalı istihbarat sisteminin kurucusu olarak kabul edilir. Ağustos 2010 tarihinde Haliçte Yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat adlı kitabı Angora Yayıncılık tarafından basıldı, 2010 yılının en çok satılanı oldu. Kitabında Gülen cemaatinin emniyet ve istihbarat teşkilatında örgütlendiğini ve yasadışı faaliyetlerde bulunduğunu yazdı. “Bu henüz başlangıç” dediği kitabını “Daha yazacak çok şey var” diyerek noktaladı. 28 Eylül 2010 tarihinde Devrimci Karargâh örgütüne yardım etmekten tutuklanarak Silivri Cezaevine konuldu. 30 Eylül günü hakkındaki iddialara cevap vermek için bir basın toplantısı düzenlemeyi planlıyordu. O da tam anlamıyla “susturuldu”.

Ahmet Şık

Gazeteci. Cumhuriyet, Evrensel, Yeni Yüzyıl ve Radikal gazetelerinde; Nokta ve Aktüel dergilerinde çalıştı. Radikal Gazetesi’ndeki çalışma arkadaşı Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte yazdığı Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu ve Ergenekon’da Kim Kimdir? Kitaplarında soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği iddiasıyla yargılandığı davadan 13 Mayıs 2011’de beraat etti.
İmamın Ordusu ismini vermeyi düşündüğü, Gülen cemaatinin emniyetteki örgütlenmesini anlatan kitabının yayınlanmak üzere olduğu günlerde, (6 Mart 2011) Ergenekon terör örgütü’ne üye olmak suçundan tutuklandı. Bu sırada mahkeme imamın ordusu adlı kitabın taslağına el konulması kararı verdi. Bu karara yapılan itirazı mahkeme heyeti oybirliği ile reddetti. Kararda, “İmamın Ordusu‘nun, Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları ve talimatları doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmek, bu amaçla açılmış olan davaları etkilemek amacıyla bir ekip tarafından hazırlanmış, proje çalışması niteliğinde olduğu” ifade edildi. Bu kararla ilk kez bir kitap henüz yayınlanmadan toplatıldı.

Bu örneklere Yalçın Küçük, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, İlhan Cihaner, Mümtaz İdil, Hikmet Çiçek, Soner Yalçın, Müyesser Yıldız, Doğan Yurdakul, Nedim Şener, Ergun Poyraz, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve maalesef aramızdan ayrılan Türkan Saylan ve İlhan Selçuk gibi isimleri ekleyebiliriz.
     Ve bir zamanlar TSK’nın başında olan adam, İlker Başbuğ…  Peki Başbuğ ne yaptı da tutuklandı? 14 Nisan 2009 ‘da, Kara Harp Okulu’nda yaptığı yıllık değerlendirme toplantısındaki konuşmasından bir bölüm aktarmayı yeterli buluyorum:

“…Yakın dönemde bazı gelişmeler, dinle toplum, dinle ekonomik yapı arasında yeni bir ilişkiyi öne çıkarırken mevcut ilişkilerin de yenilenmesini sağlamıştır. Yeni kimlik ve aidiyet arayışları, ekonomik beklentiler, yaşanan büyük göç olgusu ve sosyal devlet olgusunun zayıflaması, toplumları ister istemez yeni dayanışma arayışlarına itmiştir. Bu nedenler, günümüzde de sosyal gruplaşmaların ve din ekseninde bazı cemaatleşme yapılanmasının gittikçe artmasına neden olmuştur.
     Bugün bazı cemaatler öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonrada sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
     İşte sorun da buradadır. Sorun, dinin ve dinî duyguların kendi amaçları için, alet ve araç olarak kullanılmasıdır.
     Bu gerçeği 1927'de gören Atatürk, konuya ilişkin görüşlerini Nutuk'ta şöyle ifade etmiştir:
      "Daha önce olduğu gibi, bugün de, milletlerin bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasi ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için, dini alet ve araç olarak kullanmak girişiminde bulunanların, içeride ve dışarıda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, henüz uzak bulundurmuyor."
     Burada bir noktayı hatırlamamız gerekir; bilindiği gibi Max Weber, modernitenin düşünürlerinden birisidir. Ona göre modern organizasyon, özgürleşmeye dayalıdır. Sivil örgütler ise giriş ve çıkışın özgür iradeye bağlı olduğu, gönüllülük temelinde işleyen açık örgütlerdir. Dinsel cemaatler ise kapalı ve içe dönüktür. Cemaate giriş ve çıkış çok farklı dinamiklere bağlıdır. Bu koşullar altında, dinsel cemaatlerin, hele çıkar çevresinde örgütlenmişse, sivil toplum hareketi olduğunu öne sürmek çok güçtür.
     Bu düşünceye rağmen, bugün de bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır.”
     “Yargı önünde herkes eşittir.”  Evet, tekrar tekrar söylediğim üzere, buna itirazımız yok. Bu durumda mesele şu şekilde ele alınmalı: Artık açıkça görüldüğü üzere, bir ‘sosyo-dinsel hareket’ karşısında tavır alan herkes bir şekilde yargı önüne çıkarılıyorsa buna itirazımız var. “Ama iddianamelerde terör örgütü kurmakla, darbe planlamakla suçlanıyorlar” demeyin sakın. Bu suçlamaların birçoğunun, imajları alınmadan el konulan bilgisayarlardan, içlerine polisler tarafından ‘sehven’ kayıtlar yüklenmiş cep telefonlarından, bilirkişi raporlarında imzası ‘makine ile atılmış olabilir’ denen belgelerden, hard-disklere virüs yoluyla gönderilen dijital verilerden elde edilen delillere dayanılarak isnat edildiklerini hatırlatmak isterim.
     Şu saatlerde şahit olduğumuz “Başbuğ, Yüce Divan’da mı yoksa Özel Yetkili Mahkeme’de mi yargılanmalı?” tartışmaları da aynı meselenin ürünüdür. Yargı içerisine bu kadar ‘sızma’ olmasa, bu denli tartışma yaşanmasına gerek kalır mıydı? Açık Anayasa hükmüne (148. Madde) rağmen birileri hala çıkıp “internet sitesi kurmanın Genelkurmay Başkanı’nın görevi ile ne ilgilisi var. Tabii ki Özel Yetkili Mahkeme görevlidir” diye diretir miydi?

    Meseleye bu şekilde bakmadığımız sürece, tıpkı üç boyutlu bir filmi özel gözlükleri olmadan izlemeye çalışmak gibi, “yargı önünde herkes eşittir” “kişiye özel hukuk olmaz” “yargı bağımsızdır” ilkelerinin illüzyonuna kapılıp, idrak sorunu yaşarız.


                                                                                                Erdem Kozan

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Erdem Kozan

"Samizdat" notlar... Erdem KOZAN

Kötülük hiçbir zaman olumlanmaz. Kötü olmakla övünen karakterler sadece edebi eserlerde hayat bulurlar. İnsan için ...

Umulmadık yerde yazılan bir yazı... Erdem KOZAN

Umulmadık yerde yazılan bir yazı... Erdem KOZAN "Bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, işte o geliyor önünüze bir engel olarak dikiliyor. Umulmadık yerde yarg...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi