İnsanlığın üzerine Doğu’dan doğacak Güneş’i bekliyoruz.
Yıllar önce bir perşembe gecesi Ova Kabilesi Şefi Ayakta Duran Ayı, ABD yönetimi yasakladığı için Güneş Dansı’nı başlatamadı…
Yıllar önce bir cumartesi günü Hintli kız Manish, İngiliz subayıyla İngilizce konuşmadığı için dayak yedi…
Yıllar önce bir salı sabahı Vietnamlı çiftçi Thi Thuy Lien, aylarca emek harcadığı çeltiklerinin çuvalını mahsul ofisine 2 franktan satabildi…
Hepsi de kendi ülkelerinde, kendi topraklarında yaşayan insanlardı. Hangi güç onlara karşı koyabilirdi?
Sömürgecilik…
İnsanlık tarihinin en utanç verici, en yıkıcı, en acımasız faaliyetidir sömürgecilik. Hazıra konmadır, emek hırsızlığıdır, köleleştirmedir. Güzel ve iyi olan ne varsa hepsini kirletmektir. İnsan olma onurunun en temel gereği olan özgürlüğe vurulmuş bir baltadır. Dizginlenemeyen hırsın, doygunluk bilmeyen açlığın dışa vurumudur. Ve ne yazık ki hiçbir zaman önüne geçilememiştir. İnsanın o tarif edilemez sahip olma hırsı bir nebze olsun azaltılamamıştır. Bu hırsa esir olmuş kişi, en ağır insanlık suçlarını bile işleyebilir. Dünyanın bir ucundan kalkıp diğer ucundaki cennet toprakları kısa sürede cehenneme çevirebilir.
İşin en tuhafı da tarihleri sömürgecilikle dolu olan milletler bugün ‘medeniyet’, ‘eşitlik’, ‘insan hakları’ naraları atmakta, her konuda örnek olunacak toplumlar olarak gösterilmektedirler.
Tarih yeniden yazılmalı, tüm kavramlar yeniden irdelenmelidir. Çünkü bize öğretilen ‘medeniyet’ Kızılderililere, Afrikalılara, Iraklılara götürülen ‘medeniyet’ değildir. ‘Vahşilik’, ağaca, ırmağa saygı duymak ve doğa ile uyum içinde yaşamak mıdır? Yoksa çim örtüsünü beton yığınlarıyla kapatmak, büyük binalar dikmek, atık suları ırmağa boşaltmak mı? Peki, ‘medenilik’, elindekiyle yetinmek ve fazla olanı yanındakiyle paylaşmak mıdır? Yoksa daha zengin, daha başarılı olmak için tüm kaynaklara sahip olmaya çalışmak, yanındakinin sahip olduklarına bile göz dikmek mi?
Dışarıda duran gerçek ile kitaplardaki gerçek arasında büyük farklılıklar var. Tüm bu çelişkileri ortadan kaldırmak için insanlığın değer yargılarını en başından sorgulamalıyız.
Yıllar önce İzmir, Kordon’da, gemilerinden ellerinde bayraklarla inip İzmir’i işgal etmeye hazırlanan Yunan askerlerine ilk kurşunu Hasan Tahsin atmıştır…
Yıllar önce Urfa’da yaşayan Sütçü İmam, işgalci Fransız askerlerinin yolda yürümekte olan Türk kadınlarına sarkıntılık etmesine dayanamayıp silahını ateşlemiştir…
Yıllar önce başlattığı Kurtuluş Savaşı’yla ülkesini ve milletini sömürgecilik pençesinden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemiştir: “ Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak; yerlerinde milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.”
Yıllar önce Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları eski, harap bir odada toplanmışlardır. Üç kıtaya hükmetmiş koca bir imparatorluğun torunlarıdır onlar. Ancak şimdi vatan toprağı işgal altındadır. Mücadele etmek şarttır. Masa üstünde bir harita vardır. Anlaşılan o ki imparatorluğun haritası. Ancak burada bir tuhaflık var. Harita üstünde çizilen sınırlar o devasa imparatorluğun sınırları değil, günümüz Türkiye haritasını andıran bir harita... İşte o odada karar verilmiştir; Milli Mücadele’nin sınırları Misak-ı Milli’dir. Ne eksik, ne de fazla. Ulusumuzun asırlardır yaşadığı topraklar. Kimsenin hak iddia edemeyeceği, öz be öz vatan toprakları.
İşte o yüzden Misak-ı Milli sınırlarının belirlenişi çok önemlidir. Düşmanı sömürgecilik olan bir mücadelenin amacı sadece barıştır ve kesinlikle sömürgecilik olamaz. İşte bu karakteri yüzünden Milli Mücadelemiz tüm mazlum milletlere örnek olmuştur. Doğu’daki batı sömürgeleri Kurtuluş Savaşı’mızı örnek almış kendi milli mücadelelerini başlatmışlardır.
Ne var ki sömürgecilik bugün bile devam etmektedir. Bunun ismi bazen Marshall Yardımları, bazen Birleşmiş Milletler, bazen de IMF olarak karşımıza çıkmaktadır. Eski sömürgeciler şimdi kendilerini daha sevimli göstererek bu rezil alışkanlıklarını sürdürüyorlar. Bu yüzden her gün onlarca masum insan yaşamını yitiriyor. Yüzlercesi yaralanıyor. Bazıları açlıktan, bazıları hastalıktan kırılıyor. Ve hepsi de aynı şeyi bekliyor… Doğu’dan doğacak ve herkese barış getirecek Güneşi.
Unutmayın, karanlığın en koyu olduğu an, Güneş’in doğuşunun en yakın olduğu zamandır.