Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

5 Haziran Tencerenin Karası... Levent ARTÜZ

5 Haziran Tencerenin Karası... Levent ARTÜZ

Tarih 13 Nisan 2013, 23:19 Editör

Son senelerde bilim insanları tarafından, sadece içsularımızda onlarca yeni endemik tür tespit edilmiştir. Aynı zamanda, bundan çok değil 20-30 sene evvelsi tespit edilmiş türler de, literatürlere "hakkında bilgi edinilememekte" ibaresi ile düşmektedir...


      5 Haziran

      Tencerenin karası!

 

  Üç tarafı dört farklı deniz, iki kompleks boğazlar sistemi ve neredeyse tüm yüzeyi farklı içsular ile bezeli bir ülkede yaşıyoruz. Denizlerimiz ve özellikle de 1954 senesinden günümüze değin sürdürülen ”Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartları Projesi”nin yani MAREM (Marmara Environmental Monitoring) projesi yöneticisi olarak Marmara Denizi ile ilgili yakından izlediğimiz vahim durumun yanı sıra, içsularımız da ciddi ve geri dönüşümü imkansız tehlikenin gölgesi altında bulunuyor.



  Bir bilim insanı olarak denizlerimiz ve içsularımızda bulunan ciddi potansiyelin araştırmalara konu bile olamadan hızla tükenmesi beni oldukça üzmektedir.

    Son senelerde bilim insanları tarafından, sadece içsularımızda onlarca yeni endemik tür tespit edilmiştir. Aynı zamanda, bundan çok değil 20-30 sene evvelsi tespit edilmiş türler de, literatürlere “hakkında bilgi edinilememekte” ibaresi ile düşmektedir.

  Ne yazıktır ki elimizde sulak ortamlar ile ilgili ciddi bir veri tabanı, envanter çalışması bulunmamaktadır.

  Bunun yanı sıra, yakın zamana kadar su ürünleri avcılığı düzenlemelerinde endemik türler “yemlik balık” statüsünde boy göstermişlerdir. Yine yanlış düzenlemeler ile, akarsuların büyük bir bölümüne, hiç bir denetleme olmaksızın konuşlandırılan HES’ler ve alabalık üretme çiftlikleri hem birer kirletici unsur olarak, hem de kontrolsüzlük sonucu, üretimdeki balıklardan kaçaklar dolayısı ile, çok sayıda akarsuyumuzda ekolojik felaketlere sebep olmuşlardır. Özellikle alabalık çiftliklerinden kaçan büyüme hızı çok yüksek olan bu yırtıcı formlar, doğa ile buluştuklarında büyük bir hızla büyümekte ve ortamdaki doğal formları hızla tüketmektedirler.

Yine aynı şekilde, DSİ nin oluşturduğu göletlere, ısrarla hiç bir biyolojik etüt yapmaksızın “aşıladığı” İsrail sazanları ve benzeri coğrafyamıza yabancı türler, sulak alanlarımızdaki tür çeşitliliğini dramatik ölçülerde değiştirmişlerdir.

  Tonlarla istihsali yapılan başta Fırat ve Dicle nehirlerine ait türler, avcılık düzenlemelerinde yer bulamamakta, adlarının esamesi bile okunmamaktadır.

  İşin ilginç tarafı da bu gibi konuların anlayamadığım bir takvim çerçevesince gündeme gelmesidir.

  Örneğin 5 haziran çevre gününde herkes çevreci kesilmekte, ta ki bir sene geçip, bir diğer dünya çevre günü gelene değin.

  O gün bile ekranlarda, bilboardlarda, bize yabancı Kutup ayıları, ayıbalıkları, aslan, çita vb. türler yer almakta.

  Peki doktor balığımız ne oldu?

  Ben söyleyeyim, dünyanın birçok yerinde bizden alınmış üretilmiş doktor balıklar ile klinikler mevcut.

  Kağıthane bıyıklı balığının tükenip, tükenmediğini bilmiyoruz.

  Kardelenlerimiz tehdit altında.

  Bir Kafkas engereği veya atmaca gibi toprağımızın türlerinin, uluslararası piyasada kaç dolara el değiştirdiğini biliyor musunuz?

 Kınkanatlıların talan edildiğini, kelebeklerin koleksiyonculara nasıl kaçırıldığını duydunuz mu?

  Turistik foklarımız, deniz kaplumbağalarımız nispeten rahat.

  Ama ya diğerleri?

  Sivil insiyatif bile özgün türlerimizden umudu kesmiş, Kutuplardaki ayıları Afrika’daki filleri kurtarmanın peşine düşmüş durumda!

  Sivil toplum kuruluşlarına gelince, hani şu kendini çevreci olarak lanse edenler, durum daha da vahim.

  Kimisi turistik bölgelerdeki veya dünyanın uzak köşelerindeki türler ile çok meşgul. Kendi mutfağındaki yangını görmezden geliyor. Akdeniz foklarına uzanan eller, Marmara Denizi’ndeki son kalan 1-2 fok ailesine gelince kapanıyor,

  Marmara Denizi Caretta’larını o gözler görmezden geliyor.

  Kutup ayılarına yoğun ilgi gösteren bu kurumlar, biraz da bizim bahtsız deve ile uğraşsalar!

  Kimi Sivil Toplum Örgütleri de “bizler bu sonuçları açıklarsak, balıkçıyı küstürürüz, turizmcilerle ters düşeriz, belediyeleri karşımıza alırız” diye açıkça beyan ediyorlar.

  Balıkçılar denizi, sucul alanları; avcılar dağları, ormanları; kısaca insanlar doğayı boşlamış durumdalar.

  Balıkçıların birbirlerini yemelerindeki sürdürülebilirlik, doğal stoklardakinden daha gelişmiş!

  Belediyeler, sanayi, yatırımcı(!) bu fırsattan istifade.

 

  Doğal çevre, dibi kara koca bir tencere, yuvarlanıp kapağın arar.

  Kalanı varın siz anlayın.


                                                                                Levent ARTÜZ

  

  



                          --------------------------------------------


Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

M.Levent ARTÜZ

Sıfır atık!... M Levent Artüz

Sıfır atık!...  M Levent Artüz Medyada dolaşan bir kısa görsel seyrettim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hazırlamış.

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ Marmara Denizi’ne İstanbul’un atıkları basılırken bunun hiç bir etkisinin olmayacağı, Marmara’nın eskisinden de mav...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi