Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Battı balık yan gider!... Levent ARTÜZ

Battı balık yan gider!... Levent ARTÜZ

Tarih 12 Eylül 2020, 14:12 Editör

... başımıza musallat olan “İstanbul Kanalı” ile ilgili düşüncelerimi birçok kez paylaşmıştım. Gerçekte bu konu uzak durmaya çalıştığım bir şekilde masaya yatmakta. Ancak son 50 senelik tartışmalara bakıldığında bu tartışmaları yadırgamamak gerek. Nasıl bir zamanlar hepimiz uzman futbol antrenörü veya deprem uzmanı kesildiysek, günümüzde de Covid-19 uzmanlığı birinci sırada. Kanalın etkileri konusunda da hatırı sayılır uzmana(!) sahip olduğumuz yadsınamaz.

Battı balık yan gider!

Bilge cevap, akıllıca soru gerektirir.

J.W. Goethe

 

Daha önce de belirttiğim gibi başımıza musallat olan “İstanbul Kanalı” ile ilgili düşüncelerimi birçok kez paylaşmıştım. Gerçekte bu konu uzak durmaya çalıştığım bir şekilde masaya yatmakta. Ancak son 50 senelik tartışmalara bakıldığında bu tartışmaları yadırgamamak gerek. Nasıl bir zamanlar hepimiz uzman futbol antrenörü veya deprem uzmanı kesildiysek, günümüzde de Covid-19 uzmanlığı birinci sırada. Kanalın etkileri konusunda da hatırı sayılır uzmana(!) sahip olduğumuz yadsınamaz.

Bir ikinci önemli unsur da; savunulan ve/veya karşı çıkılan konulardaki hassasiyetimiz(!).

Adamın biri katil olsa bu bize yetmiyor. Katil sıfatının yanına “hırsız” ekliyoruz, “namussuz” ekliyoruz, “yalancı” ekliyoruz, “dönek” ekliyoruz…

Ekliyoruz da ekliyoruz.

Katil olmak tek başına çok ciddi suç olmasına rağmen, katil olmak yetmezmişçesine, durumu güçlendirmek için yanına “ek suçlar” da eklemek gerekirmiş gibi!

Sonunda iş öyle noktalara varıyor ki, katil için “o zaten beş para etmez” fikrine varıyoruz.

Tartışmaya da gerek kalmıyor, esas olaya karşı çıkma hevesi de kursaklarda kalıyor.

Dikkat edin bakın, bir iş tavsatmak isteniyorsa bu yol izleniyor.

İstanbul Kanalizasyon Projesi Revizyonu da öyle oldu, İSKİ skandalı da, Ergene Derin Deniz Deşarjı da. Sayısız örnek var, geçmişe bakıldığında.

Reklamcılık veya toplum mühendisliğinde bu yollu bir kavram bile olabilir.

Aynı “bilmem nereden” onaylı ürün gibi!

25, 30, 50 bilim insanının görüşü! Bir gurup bilim insanı buyurdu! Bilim insanları diyor ki!

Mesela; İBB “25 soruda kanal İstanbul” diye bir kitapçık hazırlamış.

Basından izlediğim kadarı ile[[1]] İBB Genel Sekreteri Can Akın Çağlar “17 farklı bilim alanında 29 bilim insanı ve uzman, bilimsel verilere dayanarak Kanal İstanbul’un şehrimize yapacağı etkileri ortaya koymuştur.” diye söz konusu yayını lanse etmiş.

Ben her konuyu bilemem.

Hemen konum ile ilgili bölümü aradım.

Üstte ölü tatlısu balıkları fotoğrafı, altta kısa bir metin. 14. soru “Marmara Denizi projeden nasıl etkilenecek?”. “Hah” dedim. Bakalım ne yazmışlar diye okumaya başladım.

Metni aşağıda sizinle paylaşıyorum.

“Bilim insanları, Kanal İstanbul gibi iki denizi yapay olarak birleştirmeyi amaçlayan bir projenin yer altı sularıyla birleşen deniz suyunun pH dengesinin değişmesine, su altı bitki örtüsünün geri dönülmez şekilde zarar görmesine neden olabileceği konusunda ciddi uyarılarda bulunuyorlar. Bunun anlamı, Kanal İstanbul projesinin Marmara Denizi’ni bir ölü deniz haline getirme potansiyeli taşıdığıdır. Kanal İstanbul projesi ile Marmara Denizi mikroplarından arınamayacak hale gelecek ve bu sadece Marmara’nın değil bu denize komşu olan Karadeniz ve Ege Denizi’nin de ekolojisini tamamen değiştirecek ve yeni bir uluslararası sorunun kaynağı olacaktır. Halen Gemlik ve İzmit körfezlerinin derin bölgelerinde gözlenen oksijensiz koşullar, Kanal İstanbul’la birlikte Silivri Körfezi ve İstanbul kıyılarına doğru yaklaşacak ve Marmara Denizi’ndeki hayat önemli ölçüde sekteye uğrayacak. Özellikle alglerin artması kirliliğe yol açarak balıkçılığa çok büyük bir zarar verecek.”

Metin bu!

Anlayan lütfen bana da anlatsın.

İş olsun diye içindeki kavramları bir irdeleyeyim dedim!

İlk olarak dikkatimi “Yer altı suyu ile birleşen deniz suyu” kavramı çıktı. Deniz herhalde Marmara olsa gerek! Karadeniz de olabilir ama akış yönü Marmara’ya olacağından, bana sanki Marmara Denizi kastediliyor gibi geldi.

Burada ilk problem; biz topuna Marmara Denizi diyoruz ama üstte Karadeniz su kütlesi, altta Akdeniz su kütlesi, arada bir arayüzey ki ancak Marmara Denizi diye nitelenebilsin. Hani çanağın içindeki tüm suya Marmara desek! “Yer altı” suyu ne ola ki?

Metafor olarak, bu gün “Marmara kirlenir” diye feryat edenlerin önerisi ve onayı ile uygulamaya sokulan Derin Deniz Deşarjı adı altında arıtılmaksızın Marmara Denizi’ne basılan 2.5 milyon metreküp atık mı kast ediliyor acaba? Hani kolektörlerin bir bölümü yer altında ya!

Velhasıl ben bu “yer altı suyunun” ne olduğunu çözemedim!

Olmaz ya, hadi diyelim bir miktar “yer altı suyu” bulduk. Bu su büyük ihtimal ile tatlısu olacak. Bir de “birleşen” kelimesi var cümlede. Ee, Marmara Denizi (Karadeniz de) tuzlu, yani yoğun, yani ağır!

Bu birleşme nasıl olacak?

Bu hâlihazırda yürürlükte olan fizik kuralları kapsamında imkânsız!

Bir zaman sonra Marmara Denizi üç tabakalı sisteme mi dönüşecek?

Anlayan olursa, lütfen bana da anlatsın.

Hadi “birleşme” safhasını atlayalım, oldu farz edelim. Bu olay “deniz suyunun pH dengesinin değişmesine” sebep olacakmış!

Alkali yönde mi? Asidik yönde mi?

Bizim öğrencilik yıllarımızda teknoloji gelişmemişti, pH tabloları vardı. Şimdi bilgisayarda bu işler kolay. Kimya ile ilgilenenler hesaplasın bakalım Türkiye genelinde yer altı sularının pH ortalaması nedir veya İstanbul çevresinde pH bakımından en sapkın yer altı suyunun pH değeri nedir? Marmara Denizi’nin ortalama pH değeri nedir ve denizin pH değerini “yer altı suyu” kullanarak ±1 birim değiştirmek mümkün müdür?

Hadi buna da oldu diyelim, hemen yeni bir kavram “su altı bitki örtüsü”! Kast edilen denizel makro algler olsa gerek!

Nasıl bir pH değişikliği olacak ki, İSKİ’nin senelerce arıtma diye anlattığı ve bu günkü yönetimin de hiç sesini çıkartmadan devam ettirdiği, İstanbul’un atıklarını 10 cm aralıklı çubuklardan oluşan eleklerden geçirip, “arıtma yapıyorum” hikâyesi ile Marmara’nın derinliklerine basılması sonucu Marmara Denizi’nde son 30 senedir artan bulanıklılıktan dolayı deniz çayırlarının, alg popülasyonlarının yok olma durumuna getirildiğinin de üzerinde?

Hatta kirlilik dolayısı ile zamanında İzmit Körfezi’nde her yeri deniz yosunu sardığını, ticaretinin yapılıp o zamanki su ürünleri avcılığı sirkülerlerinde düzenleme getirildiğini ve sonrasında kirlilikten ticari önemin kaybolduğu ve yine kirlilikten yok olduğunu hatırlayan da mı yok?

Bir de metindeki cümlede özne “uyarılarda bulunan bilim insanları” hele bir de “ciddi” var başında!

Bunu da reklamcılar incelenmeli.

Reklam sloganı gibi.

Bir zamanlar oldukça popüler olan “İsviçreli bilim insanları” misali.

Kim oldukları belli değil, ama slogan etkili!

Normal şartlar altında, gerçek bilim insanı bir savda bulunuyorsa, bunu açıkça adı ile yapar.

Gerçi, böyle bir açıklamaya imza atmak da her babayiğidin harcı değildir.

Devamında bir de “Bunun anlamı, Kanal İstanbul projesinin Marmara Denizi’ni bir ölü deniz haline getirme potansiyeli taşıdığıdır” bu noktaya kadar yazılanlar açıklanıyor.

İstanbul Kanalizasyon Projesi Revizyonu ve bu durumu umursuzca 30 küsur senedir uygulayan İSKİ ve geçmiş belediye yönetimleri “Marmara Denizi’ni bir ölü deniz haline getirme becerisinde başarısız oldular da bunu “Kanal İstanbul” mu sağlayacak?

Yoksa geçmiş yönetimlerin günahı mı “Kanal İstanbul”a yüklenmeye çalışılıyor veya biz de onlar gibi kirletmeye devam ederiz suçu “Kanal İstanbul”a yükleriz türünden bir şark kurnazlığı mı sergilenen?

Kimse uyarmıyor mu kitapçığın başında imzası olan İmamoğlu’nu? Yoksa uyarıyorlar da O mu “boş ver” diyor?

Korkarım iş yeni bir İSKİ skandalına eviriliyor!

Haliç kimlerin başını yaktı geçmişte? Tarihin tekerrürü mü yaşanan?

Neyse biz konumuza dönelim.

“Kanal İstanbul projesi ile Marmara Denizi mikroplarından arınamayacak hale gelecek ve bu sadece Marmara’nın değil bu denize komşu olan Karadeniz ve Ege Denizi’nin de ekolojisini tamamen değiştirecek ve yeni bir uluslararası sorunun kaynağı olacaktır.” diye devam ediyor metin.

Buradan anladığım Marmara Denizi’nin hâlihazırda “mikroplarından arınabildiği”.

Bu her halde boğazımız ağrıdığında tuzlu su ile gargara gibi düşünülmüş, deniz tuzlu ya! “Mikropları kırma” amaçlı! (Boğaz da mevcut!)

Ya da “basarız İstanbul’un kanalizasyonunu umarsızca Derin Deniz Deşarjı adı altında arıtmadan Marmara’nın derinliklerine, mikroplarından arınır” felsefesine tezgâh! Veya “zamanının bilim insanlarının(!) önerdiği üzere” cümlesi kalıbına sığınarak!

Gerçekte Marmara’da ne olduğunu görmemize rağmen, kedinin pisliğini örtmesi misali!

Bu arada metinde yer alan Karadeniz’in ve Ege Denizi’nin ekolojisinin nasıl değişeceğini de anlamış değilim!

Hele de “bilim insanları” zamanında “Akdeniz Kökenli alt akıntıyı konveyör olarak kullanın, oraya yapacağınız arıtılmamış deşarjlar “ODTÜ Kanalı’nı(!)” takiben Karadeniz’e gider” demişken!

Gittiyse bir türlü, kaldıysa bir türlü!

Akıntının iki ucu da aynı!

Cümledeki “Uluslararası sorun” yorumu ise beni aşar! Bu derin stratejik duruma bulaşmadan biz son paragraf ile devam edelim.

“Halen Gemlik ve İzmit körfezlerinin derin bölgelerinde gözlenen oksijensiz koşullar, Kanal İstanbul’la birlikte Silivri Körfezi ve İstanbul kıyılarına doğru yaklaşacak ve Marmara Denizi’ndeki hayat önemli ölçüde sekteye uğrayacak. Özellikle alglerin artması kirliliğe yol açarak balıkçılığa çok büyük bir zarar verecek.”

Gemlik ve İzmit körfezlerinin derin bölgelerinde gözlenen” ve her halde sanırım unutulmuş olan Tekirdağ ile Kapıdağ Yarımadası’nın ortasından çekilecek hattın doğusunda kalan yaklaşık 50 m derinliğin altındaki kesimlerde rastlanan (neredeyse) “oksijensiz koşulların” esas sebebi nedir diye kimse sormayacak mı?

Ya da, ilk olarak ciddi bir şekilde 06.10.1989 tarihinde Tuzla-Harem arasında gözlenen “balıkların boğularak ölmesinden” bu yana, kirletici yüklerindeki artış ile beraber dramatik şekilde gelişen Marmara Denizi genelinde suda çözünmüş oksijen seviyelerindeki düşüşü!

Veya olamayan su ürünleri istihsali dolayısı ile ekonomideki kaybı!

Gerçi “saman ithalinin yanında, su ürünleri ithalinin lafı mı olur?” diyebilirsiniz!

Zaten benim de yanlış anladığım kesin, baksanıza son cümlede “alglerin artacağı” belirtiliyor, demek ki yok olacak olan “su altı bitki örtüsü” bizim bilmediğimiz ve Marmara Denizi’nde mevcut olan farklı bir unsur!

Neyse ki bu sadece İBB’nin “25 SORUDA KANAL İSTANBUL” kitapçığında yer alan 14. sorunun cevabının irdelenmesi. Diğer soru ve cevapları irdelemek benim konum değil ama onlar da benzer nitelikte ise vay halimize!

Üç paragraf yazıdan neler çıkarttın, destan yazdın, diyenler olacaktır.

Atalarımız demiş ya “bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkartamaz diye” bu bağlamda bu kim oldukları belli olmayan 29 bilim insanının yazdığına, bu kadar yazı az bile!

 

M. Levent Artüz

24/08/2020

 



[1] https://www.ibb.istanbul/News/Detail/37041  (18 Ağustos 2020 tarihi)

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

M.Levent ARTÜZ

Sıfır atık!... M Levent Artüz

Sıfır atık!...  M Levent Artüz Medyada dolaşan bir kısa görsel seyrettim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hazırlamış.

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ Marmara Denizi’ne İstanbul’un atıkları basılırken bunun hiç bir etkisinin olmayacağı, Marmara’nın eskisinden de mav...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi