Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Balıkçılığımız sürdürülebilir mi? Levent ARTÜZ

Balıkçılığımız sürdürülebilir mi? Levent ARTÜZ

Tarih 05 Mayıs 2013, 21:29 Editör

Ortamda olması gerektiği kadar ferdi kontrollü olarak bırakarak yapılan avcılık, “sürdürülebilir” avcılıktır. Bu da bize stokların sürdürülebilirliğini getirecektir.


                                  Balıkçılığımız sürdürülebilir mi?



   Ticari balık avcılığının kapandığı, bir anlamda “deniz sezonunun” yaklaştığı bu günlerde, Beykoz’da deniz kıyısında, ithal uskumrunun uzaktan gelen kokusunun çağrıştırdıkları özelinde, yerli balıklarımızın sürdürülebilirliğinin neden sürdürülebilemediği ile ilgili düşüncelerimi yazıya dökmek istedim.

  Sürdürülebilir avcılığın “stoklardan doğal ölümlerle eksilecek miktarının çekilmesi[1]” olduğunu biliyoruz.

  Bu ne demektir?

  Doğada bir canlının verebileceği döl sayısı bellidir. Konumuz balık olduğuna göre kabaca buna döllenmiş yumurta sayısı diyebiliriz. Doğaldır ki; bu döllemiş yumurtaların tümü ergin hale gelmeyecektir. Doğal seleksiyon (doğal seçilim) sonucunda sadece ortamın kaldırabileceği miktarda canlı ergin hale gelecektir. İnsanoğlu da eğer, besin zincirindeki biyolojik görevini yapıp, sadece doğal ölümlerle eksilecek miktara paydaş olursa, stoklar sürekli olarak sabit kalacaktır. Yani; ortamda olması gerektiği kadar ferdi kontrollü olarak bırakarak yapılan avcılık, “sürdürülebilir” avcılıktır. Bu da bize stokların sürdürülebilirliğini getirecektir.

  Burada önemli olan, bazı parametrelerin bilinmesi gereğidir.

  Bunların başında, halihazırda elde olan stok miktarı gelmektedir. İlk önce elimizde ne kadar sermayenin olduğunu bilmeden, bu tür bir hesaplamanın yapılma imkanı da bulunmamaktadır.

  İkinci en önemli unsur ise; konumuz balıklar olduğuna göre, hedef türün ortalama gerçek döllenmiş yumurta verimini bilmemiz gerekmektedir. Bu, bize durumun “hiç bir dış etken olmadığı takdirde” nasıl olacağını tahmin edebilmemize yarayacaktır.

  Diğer iki önemli parametre ise; yumurtadan çıkacak bireylerin büyümek için ortamda bulabilecekleri besin toplamı ve yine ortamda doğal seleksiyonu sağlayacak, yırtıcılar gibi unsurların oranı/yoğunluğudur. Bu da bize kabaca bir “olası stok kompozisyonu” verecektir.

  Son olarak doğaldır ki, canlının yaşamını sürdüreceği ortamın kalitesi her şeyin üzerinde bir etmen olarak karşımıza çıkacaktır. Yapılacak hesaplama, ancak ve ancak, ortam şartlarının optimum olması durumunda sağlıklı olacaktır.

  Şimdi durumumuza bakalım;

  Her hangi bir balığımız ile ilgili stok tespiti var mıdır?

  HAYIR..!

  Hedef tür/türler ile ilgili herhangi bir düzenli ulusal[2] “verim endeksi” izleme çalışması mevcut mudur?

  HAYIR..!

  Denizlerimizde hedef türler veya herhangi bir tür ile ilgili bir düzenli ulusal plankton-nekton[3] izleme/envanter çalışması mevcut mudur?

  HAYIR..!

  Denizlerimizde hedef türler veya herhangi bir tür ile ilgili bir düzenli ulusal tür çeşitliliği izleme/envanter çalışması mevcut mudur?

  HAYIR..!

  En büyük verimi sağlayan Karadeniz ve Boğazlar sistemi ile Marmara Denizi başta olmak üzere ulusal ve sürekli “su kalitesi izleme” programı mevcut mudur?

  YETERSİZ ve YAPILANLAR DİKKATE ALINMAMAKTADIR..!

 

  Peki elimizde olanlar nelerdir?

- Herhangi bir stok tespiti olmaksızın düzenlemeler yapılmakta, avcılık gerçekleştirilmekte, her şey hallolmuş gibi bilinmeyen stokların üzerine avcılık teorileri üretilmekte ve pazarlıklar yapılmaktadır.

- İlgili kurum ve kuruluşların görevleri dahilindeki çalışmaların yapılıp/yaptırılıp açıklanması ve uygulamalara baz oluşturması yönünde talep ve baskılar yerine, her kafadan çıkan palyatif çözüm önerilerinin peşine, çıkarlar doğrultusunda, mahalleden geçen kamyonun arkasına takılan haylaz çocuklar misali, askıntı olunmaktadır.

- Komik düzenlemeler yapılmaktadır.

  Örneğin; Bir avlakta, bir gır-gır teknesi, av sezonunda herhangi bir kesitte, bir üst sınırı olmaksızın, istediği kadar balığı stoktan çekme hakkına sahipken, yanında avlanan amatör belirli bir miktar ile sınırlandırılmaktadır. Burada çelişki; eğer stoklarımız en gelişmiş av araçları ile sınırsız avcılığı kaldırabilecek kapasiteye sahipse, amatöre uygulanan kota ne anlama gelmektedir? veya tersinden; eğer stoklarımız amatöre bir kota getirme mecburiyeti noktasındaysa, en gelişmiş av araçlarının sınırsız avlanabilmesi ne anlama gelmektedir?

  Diğer bir çarpıcı örnek ise; ticari olarak avlanan birimler için doğal olarak, üreme dönemini kapsayan bir yasak söz konusudur. Stok yine aynı stok olduğuna göre; bu dönemde denizlerde amatörün avlanabilmesi/avlanmaya devam edebilmesi, nasıl açıklanabilir? Hadi buna “devede kulak” diyelim, ki öyle değil.

  Peki, bu yasak döneminde dalyanlardan nasıl avcılık yapılabildiğini açıklayabilmek için söz konusu devenin hangi organı örnek gösterilecektir?

  Kanımca devenin hamutu ile birlikte yer aldığı deyişler, duruma daha uygun düşecektir...

  Yürürlükteki düzenlemelerde, zaman ve av araçları ile ilgili kısıtlamalar bulunmaktadır. Ancak dikkatle incelendiğinde, belirtilen kısıtlamalara uymak kaydı ile, beceri ve şans dahilinde, bir üst limit olmaksızın, avcılık mümkündür. Bunun örnekleri de marifetmiş gibi, zaman zaman basına yansımaktadır. Bir anlamda zaman ve av aracı kısıtlamaları dahilinde, stoktaki tüm fertleri avlamak, halihazırdaki düzenlemeler ile mümkün gözükmektedir..!

  Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Düzenlemeler stok bazlı olarak yapılmamakta, stoklar bilinmemekte ve bu durum hiç bir şekilde dikkate alınmamaktadır.

  Bu unsurlar içerisinde belki de en önemlisi; canlıların yaşayıp, üreyip, büyüyebilecekleri doğal ortamları insan kökenli etkiler ile kirletilmesi ve bu sebeple stokları kısıtlayan unsurların gün geçtikçe katlanarak artmasıdır. Kirlilik tüm bu etmenlerin üzerini kalın bir çizgi ile çizmekte, olumsuzluklarda ana unsur olarak öne çıkmaktadır. Tür çeşitliliği azalmakta, açığı bu olumsuz şartlara dayanabilen, tolerans limitleri daha yüksek farklı canlılar doldurmaktadır.

  Özellikle 1980 öncesinde 3 farklı kurumun[4] yaptığı ölçüm ortalamalarında, Marmara Denizi ara yüzey tabakası (25-35m) altında suda çözünmüş oksijen değerleri 4 mg/l iken, 1980 sonrasında düzenli bir şekilde kademeli olarak düşerek, günümüzde ortalama 1-1.4 mg/l seviyesine inmiştir ve bu düşüş devam etmektedir.

  Su canlılarının, özellikle de balıkların yaşayıp, büyüyüp, üreyebilmeleri için gerekli olan en az değerin 5 mg/l olduğu düşünülecek olursa, durumun vahameti daha net şekilde ortaya çıkacaktır.

  Bu noktada belki de en etkin soru, bu durumda “aşırı avcılığın etkisi” olacaktır.

  Aşırı avcılık göreceli bir kavramdır ve tamamen stokların durumu ile ilintilidir.

  Örneğin; eğer bir türden ortamda sadece 2 adet varsa, sadece 1 adedini avlamak “aşırı avcılık” olurken, 1000 adetlik stoktan 1 adet ferdin avcılık yolu ile çekilmesi bir anlam ifade etmeyecektir.

  Sonuçta sağlıklı bir teşhis koyulabilmesi için; yine toplam stok hakkında bilgi sahibi olunması gerekecektir.

  Hiç bir ölçüm ve değerlendirmenin yapılmadığı, kirlenme ve kirlenmeye bağlı faktörlerin had safhada olduğu denizlerimiz gibi ortamlarda, tüm avcılık faaliyetlerinin “aşırı avcılık” olarak nitelenmesi, bu durumda yanlış bir yaklaşım olmayacaktır.

  Bu arada unutulmaması gereken; herhangi bir aşırılık sonucu kritik noktalara gerileyen bir stoğun, söz konusu faaliyetin ortadan kaldırılması sonucunda kendini toparlayabileceği, ancak ortam şartlarındaki değişimlerin büyük, bir oranda çok faktörlü ve göreceli kalıcı olacağıdır.

  Kısaca; kirlenmenin kademeli olarak yükselme tendi gösterdiği ortamlarda, stoklar üzerindeki tüm avcılık faaliyetleri kaldırılsa bile, kirlilik artarak devam ettiği takdirde, stoklar yok olma ve/veya söz konusu ortamı terk etme durumunda olacaktır.

  Bu da stok yönetimi mantığının “belirli stoklardan çok, bütün deniz ekosistemini yönetmek” anlamını taşıması zorunluluğunu doğurmaktadır. Ekosistemin tüm ayrılmaz parçaları, söz konusu sistemin içerisinde bir bütün olarak yönetilmek durumundadır. Bu da ancak çevrenin ve tür çeşitliliğinin korunması ile mümkün olacaktır.

 

                                                                                               M. Levent ARTÜZ

                                                                                                   Beykoz, 2013

 



[1] FAO, Indicators for sustainable development of marine capture fisheries

[2] Düzenli Ulusal çalışmalar seneler boyunca süreğen olarak aynı parametrelerin ölçülerek, zaman içersindeki değişimlerini gözleyen uzun soluklu çalışmalardır.

[3] Plankton: suda bulunan, hareket yeteneği akıntıya bağımlı olan canlılara verilen genel isimdir. Bitkisel planktonlara fitoplankton, hayvansal olanlarına ise zooplankton adı verilir.

Nekton: Kendi vücut hareketleri ile bağımsız olarak yüzebilen/su kolonunda hareket edebilen canlıların genel adıdır.

[4] İ.Ü. Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü - Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi - ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü.

 

 

 

 



Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

M.Levent ARTÜZ

Sıfır atık!... M Levent Artüz

Sıfır atık!...  M Levent Artüz Medyada dolaşan bir kısa görsel seyrettim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hazırlamış.

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ Marmara Denizi’ne İstanbul’un atıkları basılırken bunun hiç bir etkisinin olmayacağı, Marmara’nın eskisinden de mav...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi