Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Levent ARTÜZ... Marmara Denizi derinlik akıntıları

Levent ARTÜZ... Marmara Denizi derinlik akıntıları

Tarih 10 Ocak 2011, 11:51 Editör

Yazı dizisinin 4.Bölümü...
Marmara Denizi'nde bulunan Karadeniz ve Ege Denizi kaynaklı sular yaklaşık olarak 25m derinlikte yer alan bir ara yüzey (interface) ile birbirinden ayrılmıştır. Üst tabaka suları yaklaşık 230km3 hacme sahiptir ve...

Marmara Denizi derinlik akıntıları

 

Marmara Denizi’nde bulunan Karadeniz ve Ege Denizi kaynaklı sular yaklaşık olarak 25m derinlikte yer alan bir ara yüzey (interface) ile birbirinden ayrılmıştır. Üst tabaka suları yaklaşık 230km3 hacme sahiptir ve Karadeniz’in su bütçesine bağlı olarak 4-5 ayda bir yenilenir. Alt tabaka suları ise yaklaşık 3378 km3 hacme sahiptir ve 6-7 yılda bir yenilenir. Marmara Denizi’ndeki derinlik akıntıları yoğunluğun bir fonksiyonudur. Akdeniz kökenli ağır sular Çanakkale Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne girerek yoğunlukları dolayısı ile uygun yoğunluk seviyeleri boyunca derinlere çöker.

Belirli seviyelerde yoğunluklarına bağlı olarak tabakalaşan dip suları, çukurları doldurduktan sonra, üst seviyelerinin oransal farkı dolayısı ile tek kaçış noktası olan Boğaziçi’ne yönelirler. Boğaziçi girişi ve boyunca yoğun bir şekilde karışıma uğrayan dip akıntısı, mevsimsel şartlara bağlı olarak az bir bölümü ile Karadeniz ile buluşur. Bu karışımın ve Boğaziçi’ndeki akıntı sisteminin anlaşılabilmesi için Boğaziçi akıntı sistemine yakından bakmakta yarar vardır.

  

Boğaziçi akıntıları

 

Boğaziçi ve daha geniş anlamda Akdeniz’i Karadeniz’e bağlıyan dar geçitler silsilesi, Hidrografik ve Oşinografik  bakımdan dünyanın en özel yerlerinden biridir. Oşinografide, denizlerin 100.000/2  kadar tuzluluk farkları büyük bir özen ile etüt edilir ve bunlardan bazı bilimsel sonuçlar çıkarılmağa çalışılırken, Boğaziçi’nde tuzluluk bakımından birbirinden çok büyük farklar gösteren su kütleleri, bir ve aynı yerde, sadece farklı derinliklerde, aynı zamanda bulunabilmektedir.

Genel olarak deniz yüzeyinden derinlere inildikçe tuzluluğun ve dolayısı ile yoğunluğun arttığı bilinmekte ise de, Boğaziçi’ndeki abartılı durum, kendine özel bir yapı oluşturmaktadır.

Yüzey suları ile, örneğin 1000m derinlikteki sular arasında tuzluluk farkları, Atlantik’te 10.000/1-2 mertebesinde iken; Boğaziçi ve Marmara’da 30-40 metreye, hatta belirli mevsimlerde 15 metreye inilir inilmez tuzluluk oranı ‰17 den ‰35’e yükselmektedir.

Boğazdaki su hareketlerim incelerken, ilk önce burada alt alta veya üst üste ve aksi istikametlere doğru akan iki akıntının mevcudiyetini ortaya koymak ve bunları bir yatakta akan iki nehre benzetmek yerinde olacaktır.

Gerçekten de Boğaziçi’nde yüzeyde Karadeniz’den Marmara yönüne doğru akan bilinen ve herkesin izleyebildiği akıntının altında (Harita 1.), Marmara’dan Karadeniz yönüne doğru akmakta olan ikinci bir akıntı daha bulunmaktadır. Bu ikinci akıntının asıl kaynağı Akdeniz’dir.

              

Buna göre, yüzeydeki su nasıl tamamen Karadeniz karakteri gösterirse, aynı şekilde dipteki su da Akdeniz kaynaklı olduğunu gerek tuzluluğu, gerekse sıcaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu iki su türü arasında ise, karışımdan oluşan bir ara tabaka, ara yüzey bulunmaktadır.

Dipteki Akdeniz kaynaklı su, Çanakkale Boğazı yolu ile ilk önce Marmara Denizi’ne girerek Marmara’nın derinliklerini doldurmakta ve fırsat buldukça Boğaziçi çukuruna yani kanala girerek Karadeniz’e doğru yoluna devam etmektedir.

Bu konuda yapılan araştırmalara geçmeden önce, Karadeniz ve Akdeniz kaynaklı sulardan ne anlaşıldığını kısaca tarif etmek yerinde olacaktır.

Karadeniz suyunun tuzluluğu düşük ve ‰17-18 arasında iken, Akdeniz suları bunun iki mislinden daha fazla bir tuzluluk göstermektedir. Birim olarak belirtmek gerekirse, Akdeniz sularının tuzluluğunun ‰38’den yukarı olduğu söylenebilir. Karadeniz kaynaklı suyun tuzluluğunun düşük olmasındaki en büyük sebep, bu denize senelik su girişinin, yani nehirler ve yağmurlarla gelen suların, senelik buharlaşma miktarından çok daha fazla olması ve diğer büyük denizlerle olan ilişkisinin “dar geçitler sistemi” ile kısıtlanmış olması ile açıklanabilir. Yoksa, hemen hemen bütün dünya denizlerinde tuzluluk dereceleri eşit olduğu gibi, Karadeniz’de de böyle bir fark oluşamayacaktı.

Gerçekten de nehirlerini Karadeniz’e akıtan kara parçaları ile reel olarak Karadeniz’e yağış yolu ile giren su miktarları, diğer denizlere oranla bir fazlalık göstermekte, buna karşın aynı bölgede buharlaşma yolu ile oluşan su kaybının azlığı sebebi ile bu sular Karadeniz’e belirli bir seviye yüksekliği kazandırmaktadırlar.

Görülmektedir ki, adı geçen dar geçitler sisteminde ve özellikle Boğaziçi’nde aynı zamanda alt alta veya üst üste bulunan sular tuzluluk ve yoğunluk bakımından birbirlerinden abartılı şekillerde farklıdırlar.

Boğazdaki çift akıntının mevcudiyeti, Boğaziçi halkı ve bilhassa balıkçıları tarafından çok eski zamanlardan beri bilinmekte ve hatta dibe yakın noktalara atılan ağlar ve çavalyeler yardımı ile yüzeydeki teknelerin yüzey akıntısının aksi yönüne doğru yönlendirildikleri rivayet edilmektedir.

Bu konuda bilimsel diye vasıflandırılabilecek araştırmaların tarihi çok gerilere gidememekte ve ilk araştırmaların, Osmanlı Hükümetinin daveti üzerine İngilizler tarafından 19.YY sonlarına doğru yapıldığı bilinmektedir.

İngiliz Bahriye Nezareti tarafından yaptırılan bu ilk etütlerin amacını “denizcilik ve seyrüsefer emniyeti teşkil eylemekte idi”. Bizi asıl ilgilendiren araştırmalar arasında en eskisi MAKAROV'un yaptığı tetkiklerdir.

 

1880-81 senelerinde Makarov, Karadeniz ve Akdeniz arasındaki su değişimini etüt etmiş ve bu konu üzerine bir teori meydana getirmişti. 1917-18 senelerinde bir Alman tetkikçisi olan Alfred Merz, Boğazda ve Karadeniz’de esaslı araştırmalar yapmıştır.

1925 de Merz ölünce arkadaşı Lotte Möller bu tetkiklerde elde edilen neticeleri kullanarak konuyu incelemiş ve MERZ-MÖLLER Hipotezi adiyle anılan bir hipotez meydana getirmiştir. Bu hipoteze göre, yüzey akıntılarının sebebi basit ve Karadeniz’deki seviye yüksekliğinin doğal bir neticesi olarak izah edilmektedir.

Yüzey-altı veya dip akıntılara gelince: Merz-Möller teorisinde bu akıntıya sebep olarak Boğaziçi dip yapısının Sarayburnu'ndan Karadeniz’e doğru meyilli olması gösterilmekte ve satıh-altı akıntılarının bu doğal eğimi takip eden diğer basit bir akıntı olduğu ileri sürülmektedir. Geçekten de, şekilde görüleceği gibi (Şekil 1.) Sarayburnu ile Fenerler (Boğazın Kuzeyindeki Rumeli ve Anadolu Fenerleri) arasında böyle bir eğim bulunmaktadır ve Marmara’nın dip suları Sarayburnu ile Selimiye arasındaki yaklaşık 36m olan sığ eşiği geçtikten sonra karşısında önemli engeller bulmadan Fenerlere kadar ulaşabilmektedir.



gerekmektedir. (Harita 2.) de görüldüğü gibi bu eşiğin derinliği 46m’yi geçmemekte ve dolayısı ile Fenerler önünde 70m derinlikte bulunan Akdeniz kaynaklı sular pratikte orada kalmağa mahkum bulunmakta ve daha ileriye gidememektedir.

ULLYOTT-ILGAZ bu noktadan hareket ederek bu dip sularının Karadeniz’e ulaşamadığını ve dip akıntılarının esas kısmının üst sularla geri dönerek Marmara yüzey sularına karıştığını ileri sürmüşler ve yeni bir hipotez meydana getirmişlerdir. Bu hipoteze göre Sarayburnu'ndan Boğaz çukuruna veya Kanalına giren dip suları, Fenerlere ulaşıncaya kadar kat ettiği yol boyunca aksi istikamette akan üst akıntılarla temas etmekte, onlarla karışmakta ve dolayısı ile yüzey akıntısının tuzluluğunun artmasına sebep olmaktadır.

Bu sebeple, Fenerler önünde yüzey suyunun tuzluluğu ‰18 civarında bulunduğu zamanlar Sarayburnu’ndaki yüzey sularının tuzluluğunun ‰19’u önemli derecede aştığı gözlenmiştir ki, bu durum Sarayburnu’ndaki yüzey suyunun hiç olmazsa %10 kadarının, Boğaziçi diplerinden gelen su olduğunu göstermektedir.

                           

İşte ULLYOTT-ILGAZ bu ve buna benzer destekleyici olguları bir araya getirerek Boğaziçi’ndeki dip suların gerçekte Karadeniz’e kadar ilerleyemediği tezini ısrarla müdafaa etmişlerdir. (Şekil 2.) de ULLYOTT-ILGAZ'ın bahsettiği eşikle birlikte Boğazın uzunluğuna kesiti görülmekte ve dipte Kuzeye doğru giden suların üst akıntılarla karışarak nasıl geri döndüğü gösterilmektedir. Bu şekilde Sarayburnu’ndan Fenerler ve eşiğe kadar devam eden ve kesik çizgi halinde görülen eğimli hat, üst akıntılarla alt akıntının hududunu göstermektedir ki, bu ‰27 tuzluluk derecesine karşılık gelen ve yarı yarıya Akdeniz’le Karadeniz menşeli sulardan meydana gelen bir su kütlesini temsil etmektedir.

Bu karakterdeki suyun set veya eşiğin Boğaziçi tarafında 50m’den daha derine düştüğü belirgin şekilde izlenebilmektedir.

ULLYOT-ILGAZ, bahsettikleri bu karışım hattının senenin hangi aylarına ait olduğunu belirtmemişlerdir. Senenin muhtelif ay ve mevsimlerinde bu yarı-karışım hattının yükselip alçalmalar yapmaması olanaklı değildir.

Gerçekte Sarayburnu önlerinden Boğaz çukuruna giren yoğun dip sularının miktarı da her mevsim aynı değildir. (Şekil 3.) de gösterilen grafikte Marmara Denizi’nde, tuzluluğu ‰30 dan fazla olan su kütlelerinin sene boyunca yüzeyden itibaren ne derinlikte bulunduğu saptanmıştır.

                                         Devamı için lütfen tıklayınız


Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

M.Levent ARTÜZ

Sıfır atık!... M Levent Artüz

Sıfır atık!...  M Levent Artüz Medyada dolaşan bir kısa görsel seyrettim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hazırlamış.

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ Marmara Denizi’ne İstanbul’un atıkları basılırken bunun hiç bir etkisinin olmayacağı, Marmara’nın eskisinden de mav...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi