Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

Levent ARTÜZ... Marmara Denizi'nde kirlilik(Devam)

Levent ARTÜZ... Marmara Denizi'nde kirlilik(Devam)

Tarih 10 Şubat 2011, 12:49 Editör

Marmara Denizi'nin kirlenmesinin tarihsel gelişimini izlemek, büyük bir hızla ilerleyen bir ekspres trenin penceresinden çevreyi gözlemeye benzetilebilir. Doğa olaylarının gelişimi için çok kısa olan 40-50 yıllık bir sürede, çevredeki olayları ve değişimleri algılamak, bunları gereği gibi değerlendirmek de bir hayli güç ve zaman alıcı olmuştur.

MARMARA DENİZİNİN KİRLENMESİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ :

Marmara Denizi’nin kirlenmesinin tarihsel gelişimini izlemek, büyük bir hızla ilerleyen bir ekspres trenin penceresinden çevreyi gözlemeye benzetilebilir. Doğa olaylarının gelişimi için çok kısa olan 40-50 yıllık bir sürede, çevredeki olayları ve değişimleri algılamak, bunları gereği gibi değerlendirmek de bir hayli  güç ve zaman alıcı olmuştur.
Marmara Denizi sularında gözlenen çarpıcı renk değişimleri, su ürünleri türlerinde ve daha sonraki dönemde üretim miktarlarındaki azalma ve çoğalmalar o kadar hızlı ve o kadar girift olmuştur ki, bu olayların toplumca algılanması oluşumundan ancak on - on beş yıl sonra başlayabilmiştir.
Tüm dünya denizlerinde olduğu gibi, Türkiye’yi çevreleyen denizlerdeki kirlenmenin kökeninde de, nüfus patlaması, gayri safi milli hasıladaki artış ve özellikle de endüstriyel gelişme yatmaktadır. Bu olgulara  paralel olarak Marmara Denizi ve Boğazlarında 1980'li yıllardan beri belirginleşen kirlenmede, gittikçe artan deniz trafiğinin ve özellikle de bölge dışı faktörlerin de geniş çapta etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Bu gelişmelerin başlıca nedenleri, Türkiye’yi çevreleyen denizlerin oşinografik özelliklerinin yarattığı birikimin niteliklerinden kaynaklanmaktadır.
Bu iki etken, çevre sorunlarının varabileceği boyutlar ve bunların önceden kestirilebilmesi açısından büyük önem taşıdığından burada kısaca değinmekte yarar vardır.
Türkiye’yi çevreleyen denizlerden her birisi, diğer deniz havzalarından az veya çok izole olmuş durumdadırlar. Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki bağlantı, yatay düzlemde dar İstanbul Boğazı, dikey düzlemde ise, Boğazın her iki ucunda,  36 ve 46m derinlikte yer alan eşiklerle büyük çapta  kısıtlanmıştır.
Marmara Denizi ile Ege Denizi arasında ise, dar ve sığ Çanakkale Boğazı söz konusu kısıtlanmayı oluşturmaktadır.
Ege Denizi de, üzerinde  Girit, Rodos ve diğer bazı Ege adalarının yer aldığı ve Anadolu ile Mora Yarımadaları arasında uzanan bir eşikle Akdeniz’in diğer bölümlerinden ayrılmaktadır.
Akdeniz ise, genel anlamda, Atlas Okyanusu’ndan dar ve sığ Cebelitarık Boğazı ile, Hint Okyanusu’ndan ise, insan yapısı Süveyş Kanalı sığlıkları ile yalıtlanmaktadır.
Bilindiği gibi denizlerdeki kirlenme, denizin atıklarla kendi kendini arıtma yeteneği üzerinde yüklenmesi sonucunda oluşur. Marmara Denizi gibi, hacimce küçük ve açık denizlerden bir seri yatay ve dikey engeller ile yalıtlanmış bir denizde, kısıtlanmış madde alış verişi sonucu, kirlenmenin büyük bir hızla gelişmesi doğaldır.
Yatay ve düşey doğrultudaki bu kısıtlamalar, havzalar arasındaki su alışverişini geniş çapta etkilediğinden bu havzalara bırakılan atıkların seyreltilmesi ve havzadan uzaklaştırılması olanakları da geniş çapta  kısıtlanmış olmaktadır.
Bu kısıtlanmanın yarattığı diğer bir etki de, su kütleleri arasındaki düşey karışımın  belirli bir derinlikten sonra durmasıdır. Bu durum da, kirleticilerin büyük bir bölümünün belirli tabakalarda kalmasına ve yoğunluklarının göreceli olarak artmasına  neden olmaktadır.  
1950'lerden bu yana , Marmara’nın sahil bölgelerindeki hızlı yapılaşma ve buna paralel olarak gelişen turizm olgusunun da katkısı ile, ilk aşamada Marmara sistemine bağlı haliç ve körfezlerdenve daha sonra da kıyı şeridinden başlayarak kıta sahanlığına doğru hızla ilerleyen kirlenme ve bunu sonucu olarak da deniz ekosisteminde geniş çaplı doğal denge bozukluklarına yol açmıştır. Başta İstanbul Halici ve İzmit Körfezi olmak üzere, gittikçe yoğunlaşan endüstrileşme de, atık suları ile kirlenmenin ivmesini arttırmıştır.
Denizlerimizde, 1950'li yıllardan beri kirlenmenin büyük bir hızla ilerlediği en tehlikeli bölge Marmara Denizi olmuştur. Bu denizimizin yukarıda da belirttiğimiz gibi, atıklarda seyrelmeyi ve doğal arınmayı sağlamaya yetecek ölçüde su alış-verişine sahip olmaması ve mevcut akıntı ve karışım hareketlerinin yanlış yorumlanması veya yanlış prezantasyonu ile, bu yanlışlara dayalı proje uygulamaları, Marmara Denizi’nin biyolojik alanının daha da  büyük bir hızla daralmasına ve ekolojisinin zarar görmesine sebep olmuştur.
Denizlerde kirlenmenin Marmara Denizi’nde de gözlendiği gibi, büyük boyutlara ulaşmasında en etken kaynak, yerleşim bölgelerinden denize kontrolsüz ve özellikle de bilinçsizce bırakılan evsel atıklar, yani bunların içerdiği organik yüktür. Bu organik maddeler, ortamdaki oksijen ile birleşerek oksitlenirler.
Bu süreç içersinde su içinde çözünmüş olarak bulunan oksijeni büyük çapta kullanarak yitirirler (biyolojik oksijen ihtiyacı BOD).
Bu nedenle bir bölgedeki kirlenmenin ölçülmesinde ve tarihsel gelişimini izlemekte en etkin ve güvenilir ölçülerden birisi de, denizdeki çözünmüş oksijen miktarının zaman ve mekan içersindeki değişiminin saptanmasıdır.
Günümüzde kamuoyunun Marmara Denizi’nin kirlendiği konusunda  tümü ile görüş birliğine varmış olmasına karşın, bazı çevrelerden zamanında yansıyan "Marmara denizinde 30 yıldır oksijen azalmıyor" şeklindeki görüşlerin de bir dayanağının bulunması gerekir ki, bu dayanak Marmara Denizi’nin kendine özge hidrografik yapısında saklıdır.
Bu yazı dizisinin ilgili bölümlerinde de belirtildiği gibi; Marmara Denizi, aradaki büyük tuzluluk ve yoğunluk farklarından ötürü bir biri üzerinde yer alan farklı iki su kütlesinden oluşmaktadır. Üst su kütlesi, ortalama 15m derinliğe kadar, dalga hareketleri, akıntılar ve atmosferle direkt temas sonucu, kaybettiği oksijeni geniş çapta yenileyebilmekte, buna karşın 25-30m derinliklerden daha aşağıda kalan yoğun su kütlesi, kısıtlı karışım nedeni ile, bu olanaktan yoksun kalmakta ve doğal olarak da oksijen içeriği açısından fakir durumda bulunmaktadır.
Marmara Denizi’nin çevresinde endüstri ve nüfus yoğunlaşmasına sahne olan İstanbul, İzmit, Gemlik, Bandırma Körfezlerinde de kirlenmenin son yıllarda  eski dönemlere oranla çok daha tehlikeli boyutlara ulaştığı yapılan araştırma sonuçları ile ortaya konmuştur.
İstanbul metropolünün 1988 senesi ortalarında devreye giren  en önemli atık taşıma ve eleme sistemini oluşturan Sarayburnu deşarjı, iri partiküllerin ızgaralarda elenmesi ve atıkların içerdiği yağların tutulmasına yönelik çok yetersiz bir ayırıcı sistem dışında, her hangi bir arıtma düzeni içermemesi nedeni ile, Sarayburnu ile Adalar arasında uzanan alanda yer alan yüzey sularında,  suda çözünmüş oksijen (DO) miktarının, ekolojik denge için gerekli minimum değer olarak kabul edilen 5mg/l'nin altına düşmesine ve Çekmece ile Adalar ve Tuzla arasındaki su kütlesinde 5mg/l'lik DO sınırının 10m ye kadar yükselmesine neden olmuştur. Bu bölgede 1986 dan önceki dönemde 5mg/l'lik DO sınırı 17m. dolayında saptanmıştır.

Aşağıda yer alan tabloda 1965-1988 yılları arasında Marmara Denizi genelinde yapılmış suda çözünmüş oksijen miktarlarının seneler ve seçilmiş derinlikler itibarı ile istatistiksel ortalama değerlerinin değişimi gösterilmiştir.

 

Tarih

0.5m  

10m   

25m    

50m       

1965  

8.10   

6.98    

6.72 

4.98

1971

8.24

8.27  

7.79 

4.95

1972

9.63

8.46

6.40   

4.97

1973 

8.25  

7.95 

6.18  

4.32

1974 

8.34 

9.05    

5.10  

2.70

1977 

8.94   

8.17  

6.29   

2.65

1983

8.05

7.42

3.58   

2.60

1984

8.30    

7.95  

4.54   

2.80

1988

8.23 

6.84  

4.24   

1.95

1992

7.94

7.22

2.95

1.10

1995

8.00

6.55

2.43

0.95

1998

8.10

6.12

2.22

0.90

2000

8.18

5.75

2.08

0.94

2001

8.32

5.22

2.16

0.98

2003

8.01

4.98

1.87

0.92

2004

8.22

5.12

2.10

0.96

2005

7.98

5.08

1.81

0.91

2006

6.87

4.90

1.10

0.53

2007

6.64

4.42

1.12

1.55

2008

6.03

4.61

1.08

1.57

2009

5.98

4.66

1.10

1.48

2010

5.87

4.01

1.07

1.44

 

1965-2010 yılları arasında Marmara Denizi’nde 0, 10, 25, 50m derinliklerde ortalama çözünmüş oksijen miktarları istatistiksel ortalama değerleri. (İ.Ü. Çevre sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Arşivi ve MAREM veritabanı).

 

Bu tablodan da görüldüğü gibi; Marmara Denizi, 10m derinliğe kadar olan su tabakası bakımından gerçekten de yıllardan beri,  akıntı ve karışımlarla, yeteri kadar oksijene sahip olmuştur.

Kirlenme ve özellikle evsel atıkların içerdiği organik maddelerin birikimi ile etkilenme ise, özellikle 1983’den sonraki dönemde, 25m’den daha aşağı su kütlelerinde gözlenmektedir.

Aşağıdaki tabloda İlham Artüz ve Fikret Baykut (İ. Artüz İ. ve Baykut 1986)  23 yıllık gözlem verilerinden   Marmara Denizi’nde  çözünmüş oksijenin derinliğe göre dağılımını hesaplamışlardır.

 

Derinlik(m)

O2 mg/l

0

7.6

10

7.

25

6.7

50

4.1

75

3.2

100

2.6

200

2.4

750

2.1

900

2.2

 

Marmara Denizi’nde suda çözünmüş oksijenin derinliğe göre dağılımı (23 yıllık ortalama değerlere göre)  (Artüz İ. ve Baykut 1986.)

 

Artüz İ. ve Baykut F. yukarıdaki tablodaki değerlere göre,  biyolojik yaşam için bir sınır olarak kabul edilen 5mg/l DO miktarının 1985 yılına kadar, 45m derinliğe kadar ulaştığını, termoklin tabakasının yıllık meteorolojik değişimlerinden etkilenmesi sonucu bu DO sınırının 75-80m derinliğe kadar ulaşabildiğini belirtmişlerdir.

Bu tablolardaki verilerden  çıkarılacak sonuç, 1983 yılından bu yana 25m’den daha derin suların pek çok denizel canlı için yaşanamayacak duruma gelmiş oluşudur. Söz konusu tablolardaki oksijen dağılımı, İstanbul metropolü kanalizasyon deşarjlarının, Ege Denizi’nden gelen ve Marmara’nın derinliklerinden geçerek İstanbul Boğazı’nın dibinden Karadeniz’e kadar ulaşan alt akıntı aracılığı ile uzaklaştırma prensibinin gerçeklerini de ortaya sermektedir.

1986 yılından beri  İSKİ tarafından sürdürülen ölçümler ve bunların değerlendirmesi de, gelişen olumsuz durumu açıkça ortaya serecek niteliktedir. Konu ile ilgili değerlendirme raporlarından Türkiye Boğazlarının fiziksel oşinografisi ile ilgili (Emin Özsoy, Temel Oğuz ve diğ. 1988) raporda önceden de bahsedildiği gibi bu konu açıklığa kavuşturulmuştur. (Bkz. Boğaziçi akıntıları)

Özetle, Marmara ve Boğazlar sisteminde varolan alt akıntı, İstanbul Boğazı!na girmeden önce büyük çapta bir karışıma uğramakta ve yüzey tabakalarına karışarak geri dönmektedir. Buna ilave olarak,  çeşitli araştırıcılar  tarafından saptandığına göre, Boğaziçi’nde de ciddi karışım olayları gerçekleşmektedir.

Kadıköy ve Sarayburnu deniz dibi kanalizasyon deşarjları ise,  tüm araştırma sonuçlarına göre karışımın en yoğun olduğu bölgeye her hangi bir arıtmaya uğratılmaksızın bırakılmışlardır/bırakılmaktadır.

Bu verilere ve zamanında yayınlanan çok sayıdaki uyarı niteliğindeki raporlara rağmen uygulama gerçekleştirilmiş ve Marmara Denizi bu günkü halini almıştır. (Bkz.tıklayınız )

Günümüzde sorun, Marmara Denizi’ni bir atık deposu gibi kullanan başta  İstanbul Metropolü olmak üzere çevresindeki yerleşim merkezlerinin kanserleşmiş atık ve kanalizasyon sorununa çare bulunup, bulunmamış olması veya böyle bir girişime körü körüne karşı çıkılıp çıkılmamış olması değil, milyarlarca dolarlık iç ve dış kaynaklı finansmanı gerektiren böyle bir projenin soruna gerçekçi bir çözüm getirip, getirememiş olduğu konusunda düğümlenmektedir.

Marmara Denizi ve Boğazlar sisteminin deniz kirlenmesinde önemli rol oynayan diğer bir etken de,

                                    DEVAMI İÇİN tıklayınız
Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

M.Levent ARTÜZ

Sıfır atık!... M Levent Artüz

Sıfır atık!...  M Levent Artüz Medyada dolaşan bir kısa görsel seyrettim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hazırlamış.

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ

Uyanık Kardeşler... M.Levent ARTÜZ Marmara Denizi’ne İstanbul’un atıkları basılırken bunun hiç bir etkisinin olmayacağı, Marmara’nın eskisinden de mav...
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi