| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Mehmet Yavrutürk... ŞEB-İ YELDA/NOELİki ayrı din, iki ayrı kutlama , iki ayrı kültür. ŞEB-İ YELDA/NOEL İki ayrı din, iki ayrı kutlama , iki ayrı kültür. Eskisinden başlayalım. Hristiyanlıkta ki Noel (ya da christmas) geleneğinin Hristiyanlıktan çok önce de var olduğu tarihsel bir gerçektir. Bir çok tarihsel kaynak, aslında çok eski bir pagan geleneği olan bu adetle kilisenin, başlangıçta yüzyıllarca mücadele ettiğini kaydediyor. Ama aynı kilise, özellikle kuzey Kelt kavimlerinin bu binlerce yıllık geleneklerinden vazgeçmemeleri üzerine pes edip, her zamanki uyanıklığıyla, bu adeti Hristiyan ritüeline dahil etmenin ötesinde hem kendine (hem de bize) milat eyliyor. 354 Yılında Papa Liberius 24 Aralık'ı 25 Aralığa bağlayan geceyi İsa'nın doğum günü ilan ediyor. (Ki bütün din tarihçilerine göre İsa Mayıs veya Haziran ayında doğmuştur ama ne gam.) Onunla da kalınmıyor dinin adı bile o gelenekten (Cristian/Hristiyan) alınıyor. Şeb-i Yelda ise genelde İran va Osmanlı geleneğinde var olmuş bir İslam ritüeli. Kelime anlamı "en uzun gece" olan şeb-i yelda mecazi ve sanatsal açıdansa "sevgiliden ayrı geçen her gece" anlamında kullanılmıştır. Özellikle Divan Edebiyatında pek gözde bir konudur. En uzun gece bilindiği gibi 21 Aralık gecesidir. Peki Hicri Takvimle her yıl ayrı bir güne gelen bu geceyi nasıl biliyorlarmış? Burada Osmanlı'nın "bilim" tarihine kısa bir göz atmakta fayda var. Önce kısa bir anektod: Binsekizyüzlü yıllarda "Frengistan"dan Osmanlıya bir alim gelir. Adet üzere Osmanlının en büyük ulemasıyla bu alim Padişahın huzurunda "müsadem-i efkara" (fikir tartışmasına) girişirler. Bir ara "Frengistandan" gelen alim, bizim ulemaya: -Söyle bakalım üçgenin iç açılarının toplamı kaçtır? diyesi olur. Bizimki derin derin bakar, sakalını sıvazlar, fetvayı verir; "Üçgenine göre değişir!" Bundan neredeyse birbuçuk asır önce, ne yazık ki, bizdeki ilmin de alimin de durumu budur. Binbeşyüzlü yılların ikinci yarısında Takiyyüddin Mehmet Efendi adlı bir alim Padişahın da izni ve katkısıyla Tophane sırtlarında dönemin en önemli rasathanesini kurar (1578). Ancak bir yıl sonra İstanbul'da veba salgını ortaya çıkar. Zamanın şeyhülislamı Kadızade Ahmet Efendi Padişah' ı , rasathanede (amiyane tabirle) meleklerin dikizlendiğini, bu salgının da ondan çıktığına inandırır. Ve Padişahın emriyle ,Kılıç Ali Reis'in Komutasında ki"şanlı Osmanlı donanaması" top atışıyla rasathaneyi yerle bir eder. Hem bir fitne yuvası ortadan kaldırılmış olur hem de "şanlı donanma" Barbaros'tan beri ilk zaferini (!) kazanmış olur. Hem de kayıpsız. Gelelim 21 Aralık tarihinin tesbitine; Tabii ki müneccimlere sorularak! Artık Aralığın onsekizine mi gelir, yirmibeşine mi gelir... kısmete. Zaten şairler bile bu durumu ciddiye almamışlar: Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir? Müptela-yı gama sor ki geceler kaç saattir? (Sabit) Buyurmuşlardır. (En uzun geceyi müneccimler değil gam tutkunları "aşıklar" bilir) Fuzuli de: Şeb-i yelda da uzar fecre kadar kıssa-i aşk Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler. diyerek,sevgiliyle geçen "en uzun gecenin" ne kadar "kısa" geleceğini anlatmış. Önümüzde ki 21 Aralık herkes için "Şeb-i Yelda". Sevgiliden ayrı olanlara ise... her gece "Şeb-i Yelda". Onlara tez zaman da "vuslat" dileklerimle; Nice yıllara! Mehmet YAVRUTÜRK
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |