| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
Mehmet Yavrutürk... SÖZÜN ÖZÜMısır da, günlerce süren halk ayaklanmasını televizyonlardan canlı izledik. Ayaklanmanın onyedinci günü, daha doğrusu gecesi, halkın "defol" dediği "Firavun" Mübarek, ekrana çıktı, davudi sesiyle uzunca bir konuşma yaptı... SÖZÜN ÖZÜ Mısır da, günlerce süren halk ayaklanmasını televizyonlardan canlı izledik. Ayaklanmanın onyedinci günü, daha doğrusu gecesi, halkın "defol" dediği "Firavun" Mübarek, ekrana çıktı, davudi sesiyle uzunca bir konuşma yaptı. Dinlerken, her cümleden sonra içimizde "amin " deme isteği uyandıran konuşmasında, mealen ; "gider gibi yapıp, kalıyorum" un Arapçasını söyledi. Ama bu Arapçayı Mısırlılar bile anlamamış olacaklar ki, yirmi saat sonra çekip gitmek zorunda kaldı. Böylece son "Fiarvun" da tarihe karıştı ve Mısır için yeni bir dönem açıldı. Dileyelim ki kurtuluş sevinci yaşayan Mısırlıların başına, o topraklar da yaşamış olan Hz. Yusuf'un başına gelenler gelmez. Malum; Hz.Yusuf'u kardeşlerinin attığı kör kuyudan çıkarıp kurtaranlar, götürüp esir pazarında üç otuz paraya satmışlardı. Bu olaylarda dikkat çeken şeylerden biri de Hüsnü Mübarek'in yaptığı konuşmanın uzunluğu. Topu topu iki cümleyle ve bir dakika içinde söylenecekleri neredeyse yirmi dakika da "söyleyemedi". Sadece bize özgü sandığımız bu " bir araba laf edip, hiçbir şey söylememe" hastalığı en azından bölgeselmiş. Süleyman Demirel'le başlayıp, günümüzde zirve yapan bu hastalık, sadece siyasilerde değil giderek toplumun tamamında boy göstermeye başladı. Oysa eskiden durum hiç de böyle değilmiş. Binlerce yıl öncesinde bile çok daha az ve öz konuşarak halledilirmiş meseleler. Örneğin: Spartalılar! Asker, savaşçı, kavgacı bir toplumdurlar. "Surlarımız, mızraklarımızın ucudur" diyerek, şehirlerinin etrafına koruma duvarları yapmayacak kadar öz güvenleri vardır. İşte bu Spartalılar'a Makedon Kralı İkinci Filip (Büyük İskenderin babası, Kör Filip) bir mektup gönderek ;"Serkeşliği, dikbaşlılığı bırakıp himayeme girmenizi tavsiye ederim. Eğer ordumla oraya gelirsem, tarlalarınızı yakar, şehirlerinizi yıkar, bütün Spartalıları işkenceyle öldürürüm" der. Spartalıların bu tehdide verdikleri cevap tek kelimeden ibarettir; "EĞER?" ! Söz Spartalılar'dan açılmışken devam edelim. Pers Kralının elçisi gelir ve "Kralımız suyunuzu ve toprağınızı istiyor" mesajını iletir. Elçiyi bir kuyuya götürüp, içine atarlar ve "İşte suyumuz" derler. Sonrada "bu da toprağımız" deyip, kuyuyu toprakla doldururlar. Bugün için vahşice görünse de dönemin diline uygun, özlü bir cevaptır. Tabii elçisinin öldürüldüğünü duyan Pers Kralı öfkeyle Spartalılara saldırır. Bu savaş, ünlü Termophili savaşıdır. (Bknz. "300 Spartalı" filmi)* Sadece askeri ve siyasi bir deha olmanın ötesinde hitabette de deha olan Mustafa Kemal'den de bir örnek vermeden geçmeyelim: Yıl 1922. Mecliste saltanın kaldırılması tartışmaları yaşanıyor. Konuyla ilgili komisyonda ki tartışmaların sonu gelmek bilmemektedir. Sonunda Mustafa Kemal komisyon toplantısının yapıldığı odaya gider. O sırada Meclis başkanıdır ama yer olmadığından bir süre tartışmaları ayakta izler. Tam yanında saltanat destekçilerinden biri olan Ankara Milletvekili Hacı Mustafa Efendi vardır. Sonunda söz ister. Önce sıra başkasında diye söz verilmez (Muzaffer Komutan, aynı zamanda Meclis Başkanıdır). Tevfik Rüştü Bey sırasını Atamıza verir. Mustafa Kemal şöyle konuşur: "Efendiler! ...Hakimiyet ve saltanat, kuvvetle, kudretle, zorla alınır. Türk milleti de hakimiyet ve saltanatını, isyan ederek, bilfiil kendi eline almıştır. Bu olmuş bitmiş bir durumdur. Mesele bu olmuş bitmiş durumu ifadeden ibarettir. Bu her halde olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi böyle görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulünce ifade olacaktır..." Eliyle işaret etti: "...Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir." M:Kemal'in eli Hacı Mustafa Efendinin boynunun yanından geçer. Hacı Mustafa Efendi, saygılı bir sesle, "Afedersiniz efendim, biz meseleyi başka bakımdan mütalaa ediyorduk. Şimdi aydınlandık." (Cumhuriyet, Türk Mucizesi/Turgut Özakman/Syf.118-119) Görüldüğü gibi M.Kemal, sadece bir kaç aydınlatıcı (!) cümleyle bitirmiştir 650 yıllık saltanatı. Bir de sosyal yaşamdan örnek verelim sözün özüne. Ankara da 1940 yıllar. Bir zamanlar Atatürk'ün de müdavimi olduğu ünlü Karpiç Lokantası. Bakanların, gazetecilerin, üst düzey bürokratların, yabancıların her gün doldurduğu lokantaya günün birinde görgüsüz paralının biri gelir. Bir çorba siparişi verir. Çorbayı içer, hesabı ister. Hesap bir liradır. Çıkarır ünlü mor binliklerden birini verir. Milletvekillerinin bile bir kaç yüz lira maaş aldığı dönemde o para bir servettir. Adamın niyeti de bellidir; Para üstü çıkışmadığından "beleş" yemek yiyecektir Karpiç’de. Durum şef Süreyya Bey'e (Rus asıllı, asıl adı Serj Homyakof) iletilir. Süreyya Bey adama uzaktan bir bakar, niyetini anlar. Yardımcısını çağırır:" Al bu bin lirayı. Bir taksi tut, Merkez Bankasına git. Taksiyi beklet. Banka Müdürüne selamımı söyle, bu paranın tamamını madeni bir liralık yaptır gel. Bu arada Beyefendiye, bir kahve ikram edin" der. "Beyefendi" keyifle kahvesini içerken, para bozdurulup getirilir, iki garson tahsis edilir,999 tane madeni bir liralık tek tek sayılarak "Beyefendi" nin önüne yığılır. Bir kelime bile etmeden, bir yığın laf etmekten hatta tekme tokat dışarı atmaktan bin beter madara edilir "Beyefendi" Sözün özü dedik ama çok uzattık. Üç beş kelimeyle anlatacaklarımızı elli kelimeyle anlatamama hastalığı umarım bizde yoktur. Ricam, anlayanlar anlamayanlara anlatmaya kalkmasınlar!
*"300 Spartalı" .Filimde anlatılanların-savaşın kendisi dışında- tamamı uydurmadır. Sinemaya siyasetin bulaşmasının, kirli amaçlar için rezilce kullanmasının tipik örneğidir. Filmin zamanlaması, hedefi, hangi kuyruk acısının ürünü olduğu başlı başına bir yazı konusudur. Sadece iki rakam vereyim; Spartalılar300 değil 7000 kişidir, Persliler de Bir milyon değil, iki yüz küsur bindir.Talep olursa konuyu sinema, siyaset,toplum mühendisliği v.s açılardan işleriz. Mehmet YAVRUTÜRK
|
İSTANBUL Hava durumu
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |