|
Anasayfa » Mehmet YAVRUTÜRK
Mehmet YAVRUTÜRK ... YILDIZLAR
04 Mart 2011, 12:00
Akşamın geceye sarktığı saatler. Kilometrelerce yolu aşmış, artık yolun sonuna gelmiş, yorgun bir akarsu kenarı. Şehirden, şehir ışıklarından uzak bir doğa parçasındaki masanın etrafında oturanların başlarının üzerinde yıldız mahşeri. Kımıl kımıl, ışıl ışıl, renk renk yıldızlar....
YILDIZLAR
Akşamın geceye sarktığı saatler. Kilometrelerce yolu aşmış, artık yolun sonuna gelmiş, yorgun bir akarsu kenarı. Şehirden, şehir ışıklarından uzak bir doğa parçasındaki masanın etrafında oturanların başlarının üzerinde yıldız mahşeri. Kımıl kımıl, ışıl ışıl, renk renk yıldızlar.
Masadakilerden "Ağbi" konumunda olan yıldızları gösterip :-Bir hareketle şu yıldızları yok edebilirim, diyor. "Kardeşler" ," biz de senin kadar içtik ama bu kıvama gelemedik" diyen, edepli bir sessizlikle cevap veriyorlar. Ağbi, yerinden kalkıyor, hemen yanı başlarında ki karavanın elektrik düğmesine basıyor, dış lambayı yakıyor. Ampulün ışığı yıldızların büyük bölümünü yok ediyor. " Büyüksün ağbi" diyor biri, "gerçekten de yıldızları yok ettin". "Hayır", diyor ağbi, "Yok etmedim. Yıldızlar orada duruyor. Sadece, ampulün sahte ışığı gözünüze perde çektiği için göremiyorsunuz. Yoksa hiç bir ampulün gücü yıldızları yok etmeye yetmez". ************************************************************************************ "11 Şubat 2011 saat 20.45'te... bazı kanallardan mahkeme kapılarının komutanlarımın üzerine kilitlendiğini duydum ve üzüntüyle izledim.Hakaret olarak kabul ediyorum..Sebep kaçma şüphesi..Siz Mustafa Kemal' in askerlerinin cephede kaçtığını gördünüz mü?
Buradan Türk milletine...tüm komutanlarıma ve silah arkadaşlarıma sesleniyorum: İçiniz rahat olsun...Biz Türk subayıyız. Bizim için hak yok, vazife vardır. Merak etmeyin; burası bize zindan değil ÇİĞİLTEPE' dir. Onuru karşısında yaşamını hakir gören Albay "Reşat Çiğiltepe"' nin vazife anlayışıyla buradayız. Mustafa Kemal'in, "Size ölmeyi emrediyorum!" emri bizler için halen geçerlidir. Ve sonsuza kadar geçerli olacaktır.
...Bu şartlarda sizden tahliye talep etmem, benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır..."
Bu manifestoyu Silivri Mahkemesin de dile getiren genç Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi' ydi.Ömrünün onda birini Silivri zindanlarında geçirmişti. Neden yattığını kendisi de onu yargılayanlar da bilmiyordu. Hakkında ki en önemli delil, sonradan kanıtlandığı gibi, "Emniyette" telefonuna "sehven" yüklenmiş kayıtlardı.
Annesi ,gardiyandı. Çocukluğu mapusane koridorların da ,maltalar da koşturarak geçmişti. Demir parmaklıkları, kör pencereyi içinde yaşayarak öğrenmişti. Harp okulunu dördüncülükle, Kara Pilot Okulunu birincilikle bitirmişti. Otuziki aydır aşina olduğu demir parmaklıkların arkasında ipincecik vücuduyla dimdik duruyordu. Zindan da parıldayan bir yıldızdı. Şimdilik ,düğmesine basınca yanan ampüllerin sahte ışığının görülmesini engellediği ama zindan karanlığın da parıldamaya devam eden, ışığını Mustafa Kemal gibi bir güneşten alan bir yıldız!
Ne diyordu bir başka yıldız; Mustafa Balbay: "Silivri kapıları , pencereleri demir, biz çelik...Silivri dünyanın en büyük demir- çelik tesisi"...Ve orada "çeliğe su veriliyordu". **************************************************************************************************** Bir başkası, onuncu köyden de kovulmuş olan! Bu sefer köyden değil çok sevdiği ülkesinden kovuluyordu. Dünün mağduru, bugünün mağruru , ülkenin en muktedir kişisi "çek git " demişti."Gidecek yerim yok" diye başlık attığı yazısında, içi yana yana:
"Ben başka hiçbir ülkeyi sevmedim. Bu ülkenin taşını,toprağını,sulaklarını...kedilerini,kirpilerini sevdim, tanıksınız, Bir dal kesildiğinde yanarım. Ama orman alanına kaçak ev yapan, bana "çek git" diyor. Ben bu ülkeyi severim. Amerika'da okuyan kızlarım yok. Oğluma Washington'da iş vermediler.
...Askerlikten kaytarmak için rapor-mapor almadım. Ama ..."çek git" diyorlar. Gidemem. Benim gidecek başka yerim yok."
Yaşadıklarını "Başın Öne Eğilmesin" adlı kitabında dile getiren Bekir Coşkun, kitabın başka bir yerinde : "Dün yağmur damlalarını saydım. İki eksik çıktı. Hatırladım gülüm. Birini sağ yanağıma, öbürünü sol yanağıma dökmüştüm." diyor. "Başın öne eğilmesin" şiiri Sinop zindanlarında yazılmıştı. Dışarıda ki deli dalgalarla oyalananlar,rutubetli zindan duvarlarına " bu da geçer" diye yazıp meydan okumuşlardı kör karanlığa.O zaman onların görülmesini engelleyen ampullerin gücü yetmemişti zindan karanlığında parıldayan yıldız olmalarına. *************************************************************************************** "Unutmuştum onu. Dün mutfağın penceresinden baktığımda gördüm; Japon gülü çiçek açmış. ...Kimi çiçek zorda açar. Kayalık dağ yamacında, kızgın çöl kuraklığında...güneş girmeyen orman kuytuluğunda rastladığın çiçek, zindanın dibinde bembeyaz dişleriyle gülümseyen umut gibidir. Kimi insan Japon gülü gibidir. En zor günleri bekler açmak için, karanlık, soğuk, fırtına, tipi vız gelir. O kişiyi, ne kışın geri dönmesi korkutur ne kırağı çalması ne don tutması... Heeeey!..Yurdumun Japon gülleri... Hepinize merhaba!" İlhan Selçuk; dünden bugüne, yarına ışık taşıyan bir başka yıldız! *************************************************************************************** "Ağbi" yerinden kalktı, elektrik düğmesini kapattı. Ampül söndü ,yıldızlar geri geldi. Zaten bir yere gitmemişlerdi. Ne demişti:" Hiçbir ampulün gücü yıldızları yok etmeye yetmez." Üzerlerine çiy yağmaya başlamıştı. Her türlü çiğliğin büyük bir pişkinlikle demokrasi adına yapıldığı "tutkuyla sevdikleri yalnız ve güzel ülkesini" düşündü. Uzandı ,kadehini alıp "kardeşlerine "doğru kaldırdı:-Haydi dostlar, ülkemin , zindan karanlığında parıldayan yıldızlarına ve Japon güllerine ... Hepsine selamlar, sevgiler!.. Mehmet YAVRUTÜRK
|
Mehmet YAVRUTÜRK |
|
|
|
|
İSTANBUL Hava durumu
|