Gazete Tiyatroterapi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

M.YAVRUTÜRK... İNSANLIĞIN LÜZUMU YOK

M.YAVRUTÜRK... İNSANLIĞIN LÜZUMU YOK

Tarih 03 Ekim 2011, 11:42 Editör

Tayfun ve Melike aynı faytonun atları. Boy-bos, al/doru renkleri, ayak bileklerindeki ve alınlarındaki beyaz akıtmaları neredeyse birebir aynı. İkiz gibiler...

        

                  İNSANLIĞIN LÜZUMU YOK

Yazın ilk günleri. Haziran başı. Günlerden Cuma olmasına karşılık, Ada'da hareketli bir gün. Gruplar halinde dolaşanlar, bisikletliler, faytonlar...

Tayfun ve Melike aynı faytonun atları. Boy-bos, al/doru renkleri, ayak bileklerindeki ve alınlarındaki beyaz akıtmaları neredeyse birebir aynı. İkiz gibiler. İkisi de bir zamanlar hipodromlarda "düz basmış" Arap atları. Özellikle Melike; bir çok birinciliği olan yaman bir Arap Kızı. O gün işler yoğun, sabah büyük tura çıkmışlar. Ondört km'lik turdan yeni dönmüşler. Ama işte sıra yine onlarda. Faytoncu memnun. Bu seferki müşteriler orta yaşın üstünde şişman bir hanım, iki genç kız ve bir çocuk ve yine büyük tur.

Hava sıcak, yük görece ağır. Açlık neyse ama susuzluk...? Yokuşun başına gelirken, Melike'nin ritmi bozulmaya başlıyor. Kulakları uğulduyor, uğultu giderek artarken, görüntü bulanıklaşıyor...

...Birden her şey berraklaşıyor. Kum pist önünde, etrafındaki atların koşum ve nefes seslerini duyuyor, bariyer dibinden son düzlüğe çıkıyor. Uzakta finiş çizgisini görüyor. Hipodromda büyük bir uğultu var, hoparlörlerde bangır bangır bir ses; Melike barıyer dibinde...Fuleli adımlarla geliyor...Son dörtyüz bir boy...Son ikiyüz...Ataklarını sürdürüyor...Son elli...Açık ara Melike...Kazanıyooor...!

Önce uğultu kesildi...Sonra ışıklar söndü...Sessizlik!

********************************

Fayton şiddetle sarsıldı. Şişman kadın keskin bir çığlık attı. Kızlar ve çocuk ağlamaya başladı. Melike yere düşerken, ortak koşumları yüzünden Tayfunu'da düşürmüştü. Faytoncu freni sıktı yere atladı. Bir anlığına da olsa baş döndürücü fayton trafiği durdu. Koştular. Alışkın hareketlerle koşumlar çıkarıldı. Tayfun ayağa kaldırıldı. Melike artık kalkamayacaktı. Sekiz-on kişi başından, kuyruğundan tutup, kenara aldılar. Gözleri açık sabit bir noktaya bakıyor, karnı hala inip kalkıyordu. Yolcular boş bir faytona devredildi, telefonlar çalıştı. Ahırlardaki seyislerden bir çift at (atlar faytona eşli olarak koşulurmuş) istendi. Hayat normale döndü. 

Yıllar sonra sefa yapmak için geldiği adada gözünün önünde olup bitenler karşısında donup kalmıştı. Yukarıdaki ayrıntıları gelecek atları beklerken pis bir bezle Tayfun'un dizindeki küçük yarayı temizleyen faytoncudan dinlemişti. Dahası da vardı. Melike yarış hayatı bittikten sonra Urfa'da bir Ağa'ya satılmıştı. Ağa bir iki binip, hava attıktan sonra ( haliyle klimalı jeep daha havalı olduğundan ) vazgeçip, Melike'yi at cambazlarına satmış, elden ele derken Ada'ya gelmişti. Tam bir düşkün kraliçe trajedisiydi Melike'nin öyküsü. 

Seyis, atlarla çıkageldi. Faytoncuyla beraber, yeni gelenleri koştular. Atlarla beraber mavi bir branda da gelmişti. Brandayla Melike'nin üstünü örttüler. Faytoncu faytona, seyis Tayfun'a bindi...Gittiler!

...Ağzı burnu kurumuştu. Biraz ilerdeki mini marketten bir şişe soğuk su aldı. Soğuk şişeyi tutmak bile ferahlatıcıydı. Kenardaki taş duvara oturdu. Şişeyi açtı. Tam bir yudum içmişti ki meydandaki faytonlara koşulu atlardan ikisi geldi gözünün önüne. Islak bir süngerle koşumları siliniyorken, susuzluktan koşumlarını yalıyorlardı. Yok! Suyu içemeyecekti, boğazı kurusa da, içi yansa da...İçemeyecekti.

Birden öfke ve isyan dolu bir sesle kendine geldi: - Alışmamızı istiyorlar! Bu manzaraya alışmamızı istiyorlar.
Genç sayılacak siyah giyimli bir kadındı konuşan. Yanında on yaşlarında bir çocuk vardı. Konuşurken Melike'yi gösteriyordu. 
- Hayır! diye devam etti artan bir öfkeyle. 
- Alışmayacağız!
Son sözlerini parmağını ona doğru sallayarak söylemişti. Sanki olan bitenin sorumlusu oydu...Değil miydi? Değil miydik? 
Kadın çocuğun elinden tutarak uzaklaştı.
Fayton trafiği devam ediyordu. Faytonlardaki atlar yerde yatan hemcinslerine göz ucuyla bakıyorlarmış gibi geldi. Kimi tedirgin, kimi -belki de- gıptayla...
Artık Ada'da bir dakika bile durmak istemiyordu. "Umarım vapur vardır." diye düşündü. Sonra kararlılıkla "yoksa sal yapar yine terk ederim burayı." dedi kendi kendine. Etraftaki çamlara da alıcı gözüyle bakarak. 
Yarım saatte geldiği yolu, neredeyse on dakikada geçip iskeleye geldi. Allah'tan vapur vardı. (Hiç değilse çamlar kurtuldu.) Vapur uzaklaşırken Ada artık eskisi kadar güzel gelmiyordu.

****************************************

2 Ekim akşamı, haberleri izleyenler görmüştür. Şehrin göbeğinde, siyah bir otomobilin içinde, dört küçük köpek yavrusu kapalı kalmış. Ne kadar zamandır oradalar belli değil. Susuzluktan camların buğusunu yalıyorlar. İnsanlar toplandı fakat bir şey yapamıyorlar. Belediyeyi aradılar, bir görevli geldi ama o da bir şey yapamıyor. Gerekçe; özel mülkiyete dokunamam. Hayvanlar perişan. Polisi arıyorlar, aynı gerekçeyi öne süren polis, gelmiyor bile. İnsanlar isyanda. İsyanda'da kimse polise içeride bir insan olsa, bir çocuk olsa ne yapacaksınız demiyor. Kimsenin aklına camı kırmanız için (hem de balyozla) kilitli kalanın, ille de Başbakan mı olması gerek diye sormak gelmiyor. 

Sonunda gözü kara bir babayiğit çıkıyor, aracın kelebek camını kırıp, kapıyı açıyor. Tahminen üç-dört aylık dört yavrunun, şişeler dolusu suyu içişini görmek, hem o arada içtiğim suyu zehir ediyor, hem de yıllar önceki o Ada hikayesini hatırlatıyor.

5199 sayılı hayvanları koruma kanuna bakacak olursak, belediye de polis de kanunla verilen görevi yapmaktan imtina etmiş oluyor. Hem de ne zaman? Neredeyse 4 Ekim Hayvanları Koruma Günün'de. 

Son söz: 5199 sayılı kanunun uygulanmasını denetlemek, Çevre Müdürlüklerine verilmiştir. Atından kuşuna, kedisinden köpeğine milyonlarca hayvanın yaşadığı koskoca İstanbul'da, Çatalca'dan Şile'ye, Çekmece'den Tuzla'ya, Avcılar'dan Beykoz'a bu denetimi yapmakla görevlendirilenler topu topu iki (rakamla 2) memurdan ibarettir. 

4 Ekim Hayvanları Koruma Günün'de "insanlığın bu kadarına da lüzum yok" diyesimiz geliyor.


                                                         Mehmet YAVRUTÜRK
Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Mehmet YAVRUTÜRK

"ONLAR ÖLÜRKEN DE GÜLÜYORLAR" M.YAVRUTÜRK

Başlıkta ki tırnak içindeki o sözler bana ait değil. İlk duyduğumda canımı çok acıtan bu sözler "Sudaki İzler" belg...

Hüzün Kavmindeniz... M.YAVRUTÜRK

Hüzün Kavmindeniz... M.YAVRUTÜRK Oğlunu askere uğurlayan babanın öyküsünü anlatan dost Mehmet Yavrutürk
 İSTANBUL Hava durumu


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi